Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Eylül 2022 Perşembe

İSLAM KIZLARIN KÜÇÜK YAŞTA EVLENMESİNİ EMRETMİYOR


İSLAM KIZLARIN KÜÇÜK YAŞTA EVLENMESİNİ Mİ EMREDİYOR?
Kıymetli arkadaşlar Kafirler ve münafıklar İslam’ın ilk yıllarından itibaren Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak ve İslam’ı aşağılamak için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Hiristiyanların kitabı İncili ve Yahudilerin kitabı Tevradı kendi heva ve heveslerine göre bozdukları gibi İslam’ın kitabı olan kuran-ı kerimi de tahrif etmeye çalışıyorlar. Kuran-ı kerimin metninin korunması Rabbimizin garantisi altında olduğu için
AYET: (Hicr 9)’’ Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz. Onun koruyucusu da elbette biziz’’
Metine dokunamamışlar ancak noktalama işaretleri ile çeviri oyunları ile Müslümanların kafalarını karıştırmak istemektedirler.
Bu çabalar emevi devletinden itibaren başlamıştır. Mesela asrı saadette hz. Ebubekir,hz Ömer, hz Osman ve hz Ali seçimle halife seçildikleri halde Emeviler bunu değiştirerek babadan oğula geçmesini sağlamışlardır. Daha bunun gibi nice yanlışlar yaparak İslamın yaygınlaşmasının önüne geçmişlerdir.(boşanma,nikah, miras v.b) birçok konuyu saptırmış kendi heva ve heveslerine göre ayeti kerimeleri yorumlamışlar ve uygulamışlardır.
İşte Emevi kafalı bugünkü münafıklar aynı yolu izlemeye devam etmektedirler.
Kuran-ı kerimde galu beladan kıyamete ve sonsuza kadar olanlar ve olacaklar mevcuttur. Bu konuda birçok ayet olduğu gibi sadece bir ayeti vermekle yetineceğim.
16/NAHL-89 (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâ bike şehîden alâ hâulâi, ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab’ı, müslümanlara (Allah’a teslim olanlara) müjde olarak indirdik. Ayrıntılı bilgi için bakınız KURAN-I KERİMDE HERŞEY MEVCUTTUR
Kuran-ı Kerim anayasadır hem öyle bir anayasa ki her çağın, her milletin, her ırkın, herkesin anayasasıdır. 1000 yıl öncesinin 1000 yıl sonrasının kıyamete kadar değişmeyecek anayasadır. Dolayısı ile her kişiye, her topluma, cahile, alime, mazluma, zalime, zengine, fakire, zekiye, aptala, geçmişe ve geleceğe her şeye her devire hitap etmektedir. Umuma şamil olduğu için her türlü problemin, meselenin, davanın çözümü kuran-ı kerimde verilmiştir. Kuran-ı kerimin ele almadığı işlemediği hiçbir sorun yoktur. Kuran-ı kerim yaşayan bir kitaptır. Tarih kitabı değildir. Her kişi her probleminin cevabını kuran-ı kerimde bulabilmektedir. Eğer Kuran-ı kerimde bulmayı beceremezse kanun olan Hadis-i şerifte bulmakta orda da bulmayı beceremeyenler İslam Alimlerine sorup öğrenmektedirler.
BU GİRİŞTEN SONRA AYETİ KERİMELER VE HADİS-İ ŞERİFLER KIZLARIN EVLEDİRİLMELERİ HAKKINDA NE BUYURUYOR BU AYET VE HADİS-İ ŞERİFİLERİ NASIL ANLAMALIYIZ. BUNU GÜCÜMÜZ NİSPETİNDE ANLATMAYA ÇALIŞALIM ELBETTE EN DOĞRUSUNU ALLAH(CC) BİLİR.
KURAN-I KERİMDE BAZI AYETLER EMİR DEĞİL RUHSATTIR (İZİNDİR)
Mesela Nisa suresi 3. Ayette Rabbimiz TEK EŞLE yetinmemizi emrederken savaşta veya kıtlıkta dul kadınların çoğalması ve zinaya düşmemeleri için tedbir olarak 4 eşe kadar evlenmeye ruhsat vermiştir. Yani burada emir tek eştir 4 eş değil 4 eş sadece izindir. İşte ayet.
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ ﴿٣﴾
Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum. Zâlike ednâ ellâ teûlû.
1. ve in hıftum : ve eğer korkarsanız
2. ellâ : olmama, olamama
3. tuksitû : adaletle davranmanız
4. fî : hakkında, konusunda
5. el yetâmâ : yetimler
6. fe inkihû : o zaman, o taktirde nikâh edin
7. mâ tâbe : helâl olanı, hoşunuza gideni
8. lekum : sizin
9. min : den, dan
10. en nisâi : kadınlar
11. mesnâ : ikişer
12. ve sulâse : üçer
13. ve rubâa : dörder
14. fe : fakat, artık, öyleyse, o taktirde
15. in hıftum : korkarsanız
16. ellâ : olmama, olamama
17. ta'dilû : adaletle davranırsınız
18. fe : fakat, artık, öyleyse, o taktirde
19. vâhideten : bir adet, bir (kişi)
20. ev : veya
21. mâ meleket : sahip olduğu şey
22. eymânu-kum : (sizin) elinizin altındaki
23. zâlike : işte bu, bu
24. ednâ : çok yakın, daha yakın, daha uygun
25. ellâ : olmama, olamama
26. teûlû : zulmetmeniz, haksızlık etmeniz, adaletten ayrılmanız
Diyanet İşleri : Eğer, velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet, aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur.
GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ BU AYETİ KERİMEDE 4 EŞ ALMAK EMİR DEĞİL RUHSATTIR. Ama emeviler devrinden itibaren erkeklerin keyfi için bu ruhsat sanki Allahın emri imiş gibi kabul edilmiş dahada kötüsü ondan sonra gelen erkek alimlerin işine geldiği için bunu es geçmişler ondan da kötüsü kadınlar da bu konuda sessiz kalmışlardır.
DÜNKÜ VE BUGÜNKÜ ATEİSTLER TALAK SURESİ 4. AYETTE GEÇEN LEM YAHİDNE : (Adet görmeyen ) buradaki lem edatını LEMMA YAHİDNE (henüz adet görmeyen) OLARAK TERCÜME EDİYORLAR BÖYLECE İSLAMIN HENÜZ ADET GÖRMEYEN KADINLARA EVLENME İZNİ VERDİĞİNİ İDDİA EDİYORLAR GÖRÜYORMUSUNUZ MUHTEREM MÜMİNLER AYETLERE NASIL YANLIŞ TERCÜME VERİLİYOR VE İSLAMA SALDIRILIYOR.
وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِن نِّسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ وَأُوْلَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَن يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْرًا ﴿٤﴾
Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurin vellâî lem yahıdne, ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne hamlehunn(hamlehunne), ve men yettekıllâhe yec’al lehu min emrihî yusrâ(yusran).
1. ve ellâî : ve onlar (o kadınlar)
2. yeisne : kesilir
3. min el mahîdı : hayzdan, adetten
4. min nisâi-kum : kadınlarınızdan
5. in : eğer
6. irtebtum : şüphe ettiniz
7. fe : o zaman, o taktirde
8. iddetu-hunne : onların iddetleri, müddetleri
9. selâsetu : üç
10. eşhurin : aylar
11. ve ellâî : ve olanlar
12. lem yahıdne : hayız görmeyen
13. ve ulâtu : ve onlar (kadınlar)
14. el ahmâli : yüklü olanlar, hamile olanlar
15. ecelu-hunne : onların süreleri, müddetleri
16. en yada'ne : bırakmak, doğurmak
17. hamle-hunne : onların (kadınların) yükleri
18. ve men : ve kim
19. yettekı : takva sahibi olur
20. allâhe : Allah'tan
21. yec'al : kılar, yapar, sağlar
22. lehu : onun için, ona
23. min emri-hî : onun işinden, onun işinde
24. yusren : kolaylık
AYET : Talak: 4 :“Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.”
Burada ki yanlış anlaşılmaya sebep, bazı meallerde ayetin anlamının “henüz adet görmeyenler” olarak çevrilmesi oysa;
“Arapçada “lem = لم” edatı dili ve mişli geçmiş zamanın olumsuzu (cahd-i mutlak), “lemmâ = لما” edatı ise şimdiki bitmiş zamanın olumsuzunu (cahd-i müstağrak) ifade etmek için kullanılır. Dolayısıyla “henüz” anlamını “lem” değil “lemmâ” edatı verir.
“lemmâ = لما” edatı başına geldiği muzari fiilin zamanını geçmişe, anlamını olumsuza çevirir. Fiilin henüz olmadığı ama olmasının beklendiği anlamını kazandırır.
Bize göre “lem yahıdne = لم يحضن ” ile kastedilen “mümteddetü’t-tuhr” (temizlik hali uzayıp giden) denilen ve hayzı bir kaç yıl uzayabilen kadınlardır. Ayet bu kadınların durumunu düzenlemektedir. Aksi halde bu durumda olan bir kadının boşandıktan sonra iddetinin bitmesi ve kocasının evinde geçireceği zaman seneler sürebilir.”
Ayette “lemma” ifadesi geçmiyor. Yani “henüz” gibi bir ifade yok. Bir çok İslam Alimi de çevirilerinde bu sebeple “henüz” kelimesini ya kullanmamış ya da ayette olmadığını belirtmek için bu kelimeyi parantez içinde kullanmıştır.
Talak suresi 4. ayette koyu renkle işaretlediğim “adet görmemiş kadınlar” ifadesini ateistler şu şekilde dillendiriyorlar : “ömrü boyunca adet görmeyen kadın mı olur, varsa da milyonda birdir, burada adet bile görmemiş küçük kız çocuklarından bahsedilmektedir, demek ki İslam küçük yaşta kız çocuklarının evlendirilmesine izin veriyor”
Her konuda olduğu gibi, kadınlarla ilgili bir konuda da en doğrusu, konuyu uzmanından dinlemek Bakalım “adetten kesilmediği” halde, uzun süreli “adet görmeyen” hanımlar var mı?
“Adet kanaması, genellikle kadın doğum yaptıktan sonra 8-16. haftalar arasında yeniden başlar ama biraz önce de belirttiğim gibi kanama emzirmeye devam ediliyorsa büyük oranda gecikir. Bebek yalnız anne sütü ile besleniyorsa, genellikle ilk 6 ayda adetlerin başlaması veya başlar ise de düzenli olması beklenmez. Bu durumda telaşlanmamalısınız, zamanla kanamalarınız düzene girecektir. Bazen 18 aya kadar başlamayabilir. Hiç emzirmeyen annelerde ise adet kanaması, doğumdan sonraki 4-8. haftalarda başlar.”
Konuyu internette, “doğum sonrası âdetin gecikmesi” diye aratırsanız, bu konunun forumlarda paylaşıldığını, hatta bazı hanımların adet olamama süresi bir yılı geçtiği için ciddi ciddi endişelendikleri de okuyabilirsiniz…
Şimdi bu durumda olan yani doğumdan sonra âdeti gecikmiş bir kadın, boşanıyor olsa İddet süresi ne olacak?
Talak suresinin 4. ayetinde göre değerlendirdiğimizde,
*Adetten kesilmiş yani menopoza girmiş değil…
*Hamile de değil.
* İşte ayetin “Adet görmeyenler” kısmı, bu hanımları tarif ediyor Ateistler, akıllarını “olumsuz rivayetlerle” gölgelemeye devam ettikçe, kalplerinin önüne perdeler çektikçe, asıl olanı görmemeye devam edecekler ne yazık ki…
”Lem” ve “Lemmâ” edatları ile “Lemmâ”nın “Henüz” anlamı için bak.
Muhammed Zihni el-Muktedab. 357-8, Zerkeşi el-Burhan,”Lemma”, 4/382
KURAN-I KERİMDE ÇOCUK YAŞTA EVLİLİĞE CEVAZ VEREN AYET YOKTURATEİSTLERİN DELİL OLARAK GÖSTERDİĞİ
AYET: (Nisa suresi 6. Ayet) : Diyanet İşleri : Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görürseniz mallarını kendilerine verin; büyüyecekler de’’ geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan, iffetli olmağa çalışsın, yoksul olan uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, yanlarında şahid bulundurun. Hesap sormak için Allah yeter.’’
GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ EVLİLİKLE İLGİLİ DEĞİL MİRAS İLE İLGİLİDİR
ATEİSTLER PEYGAMBERİMİZ(SAV) İN HZ. AİŞE ANNEMİZLE EVLENMESİNİ DELİL OLARAK GÖSTERMEKTEDİRLER .
Hz. Ayşe’nin 6-9 yaşında evlendiği konusundaki iddialar, Kuran’daki evlilik için belirtilen yaş ile uyum göstermiyor. Kuran’da işaret edilen evlilik yaşı, şu an ki Medeni Kanunumuzda yer alan yaş sınırı ile tam uyumludur. Ayrıca Hz. Ayşe’nin yaşının rivayet edildiği kaynakların muhatabı olan Buhari, peygamberimizden 238 yıl sonra, Müslim 243 sene, Tirmizi 260 sene, Ebu Davud 256 sene, Nesai 238 sene, İbn-i Mace 263 sene sonra yaşamışlardır. Hz. Ayşe’nin yaşı kimi kaynakta 6, kiminde 9, kiminde de 18 olarak rivayet edilmiştir. Bütün bu rivayetler bu konuda kesin bilginin olmadığını ispat etmektedir. Nufus kaydı, doğum belgesi bulunmayan bir devirde kişilerin yaşının doğru olarak bilinmesi beklenebilir mi? Üstelik hicri takvim, rumi takvim, miladi takvim gibi takvimlerin değiştiğini göz önüne alırsak ve Peygamberimiz(sav)in doğum tarihinin kimi kaynaklarda 571 kimi kaynaklarda 570 olarak belirtilirken hz Aişe annemizin yaşını kesin olarak bilmek mümkün müdür? Bırakın o günü, bırakın başkasının bilmesini, bırakın yüzyıllar sonra bilmeyi her türlü kaydın tutulduğu bu çağda dedenize nenenize kardeşlerinin, akrabalarının değil kendi yaşını sorun bakalım günü gününe bilecek mi? Amaç üzüm yemek değil ki amaç bağcıyı döğmek kafaya koymuş kurt kuzuyu yiyecek derenin aşağısında olduğu halde suyumu kirlettin diye kuzuyu yemesi gibi.
ATEİSTLERDE İSLAMA ZARAR VERMEK İÇİN HER TÜRLÜ ENSTURMANI HER TÜRLÜ İFTİRAYI ATMAKTAN ASLA VAZGEÇMİYECEKLERDİR.

13 Ağustos 2020 Perşembe

53-) CENNETTE KADIN ERKEĞİN HİZMETCİSİ OLMAYACAKTIR



Kıymetli okuyucularım. Kadını Dünyada hizmetci ve köle gören zihniyet cennette de kadını kendine hizmetci köle yaptı ya pes doğrusu. Be vicdansızlar , kadının dünyasını mahvettiniz. Hiç değilse Ahirette rahat bırakın, Erkekler cennette efendi kadınlar köle, tıpkı dünyada olduğu gibi öyle mi? Yok öyle yağma. Dünyada istediğiniz gibi ayetlerle ,hadislerle oynayarak. Kadını köle yaptınız Çok şükür ki cennette ne oynayabilecek ayet nede oynayabilecek hadis bulamayacaksınız ki Allahu alem cenneti zaten göremiyeceksiniz kadını kendinize köle yapamayacaksınız.
CENNETTE ASLA ERKEK-KADIN AYRIMI YOKTUR Kuran-ı kerimin hiçbir ayetinde cennete giren erkekler her istediğini yapar ama kadınlar yapamaz diye bir ibare veya işaret yoktur. Öyle olsa o zaman cennet erkeklerin cenneti kadınların cehennemi olmazmıydı. öyle ya erkek karısını alacak. üzerine hurilerden dilediği kadar kuma alacak istediği her şeye kavuşacak peki kadınlar mademki erkeklerin hizmetcisi olacaktı erkeklerin emrinde olacaktı niye ömrü boyunca ibadet etti her çileye katlandı. cennete kavuşmak için haşa bu adaletsizlik olmaz mı. Cennete giren herkes aynı hakka sahip değil midir. Yapmayın erkekler ne olur.
KADINLARIN DÜNYA HAYALLERİNİ YIKTINIZ HİÇ DEĞİLSE AHİRET HAYALLERİNİ YIKMAYIN AYET: (İnsan 17-20)‘’ Orada karışımı zencebil olan bir kâseden içirilirler. O da cennette bir pınardır ki ona “Selsebil” denir. Çevrelerinde ebedileşmiş gençler dolaşır. Onları gördüğün zaman saçılmış inci sanırsın. Zaten cennette nereye baksan bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” Bu ayet cennetliklere hizmet eden genç erkek hizmetcilerden bahseder. Bu ayette erkek- kadın ayrımı yok. AYET: (İnsan 13-16)’’ Cennette sedirlere yaslanmış olarak, ne yakıcı güneş görürler, ne de dondurucu soğuk. Ağaçların gölgeleri üzerlerine yaklaşmış, meyvelerini toplamak da kolaylaştırılmıştır. Çevrelerinde gümüşten kaplar ve billur kâseler dolaştırılır. Gümüşten yapılmış billurlardır ki, onları ölçülü bir şekilde dolaştırırlar.” Bu ayette kadın erkek ayrımı varmıdır. Allah aşkına. Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET: (Vakıa 10-38) “Allah’a itaatte öne geçenler, O’nun rahmetinde de önde olanlardır. İşte bunlar nimet cennetinde Rableri katında gözde olanlardır. Bunların çoğu evvelkilerden, azı da sonrakilerden olup mücevherlerle örülmüş sedirler üzerinde karşılıklı yaslanmışlardır. Ölümsüzlüğe erişmiş gençler, baş ağrısı vermeyen şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler, beğenecekleri meyveler ve arzu ettikleri kuş etleriyle çevrelerinde dolaşırlar. Dünyada iken işlemiş oldukları iyi amellerine karşılık olmak üzere, saklı kalmış inciler gibi iri gözlü huriler onlarındır. Orada “selam, selam” sözünden başka ne boş ne de günaha sokacak bir söz işitirler.’’ Bu ayetlerde erkek hizmetcilerin yanı sıra hurilerinde cennettekilere hizmet edeceği bildirilmektedir. Bu ayette erkek- kadın her cennetlik olana hitap vardır. Sadece erkeklere hitap olduğunu belirten bir işaret yoktur. Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET: (Rahman -76)’’ Cennette yeşil yastıklara ve son derece güzel döşeklere yaslanırlar.” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET:(Fetih 5)“Mü’min erkek ve kadınları, içinde ebediyyen kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerine koymak ve onların kötülüklerini örtmek içindir. Bu, Allah katında en büyük kurtuluş olmuştur.” Bu ayettede erkek -kadın ayrımı yok.
AYET:(Muhammed 15)“Allah’tan korkanlara va’dolunan ve içinde tadı ve kokusu değişmeyen sudan, tadı bozulmayan sütten, içenlere lezzet veren şaraptan ve süzme baldan ırmaklar, her çeşit meyveler ve Rablerinden mağfiret bulunan cennetteki bir kimse, ateşte daimi olan, kaynar su içirilip de bağırsakları parça parça dökülen kimse gibi midir?” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET:( Zümer 73- 74) “Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk olunurlar. Oraya geldikleri ve kapıları açıldığı zaman, bekçileri onlara der ki: Selam size, hoş geldiniz. Artık ebediyyen kalmak üzere cennete girin. Onlar da şöyle derler: “Verdiği sözde bize sadık olan ve cennetin dilediğimiz yerinde yerleşelim diye arzı bize miras bırakan Allah’a hamd olsun. İyi amel sahiplerinin mükâfatı ne güzeldir!” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET(Yasin 55-58)“O gün cennet ehli zevk ile meşguldür. Onlar ve eşleri gölgeliklerde, süslü sedirler üzerinde yaslanmışlardır. Orada onlar için meyvalar vardır, onlar için istedikleri her şey vardır. Bir de, çok merhametli olan Rabden sözlü selam.” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok. AYET:( Hacc- 23) “İman edenleri ve salih amel işleyenleri ise Allah, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada altın ve inciden bilezikler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektir.” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET:( Meryem- 60) “Ancak tevbe edenler, iman edenler ve salih amel işleyenler, işte bunlar cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğramayacaklardır.” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok. AYET:( Kehf- 30-31) “İman edenler ve salih amel işleyenler ise, biz amellerini iyi işleyenlerin ecrini elbette zayi etmeyiz. İşte böyleleri için, altından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezik takınırlar, sedirler üzerinde oturmuş oldukları halde, ince ve kalın ipekten yeşil bir elbise giyerler. Ne güzel sevab ve ne güzel dayanak!” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
AYET:( Yunus- 26) “Güzel amel işleyenlere, daha iyisi ve bir de “ziyade” vardır. Onların yüzlerine ne bir toz bulaşır, ne de zillet. İşte asıl cennet ehli bunlardır ve orada daimidirler.” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok. (
AYET:’’(Kaf-35 ) Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da vardır.’ Allah aşkına bu ayette cennette erkek dilediğini yapar ama kadın yapamaz diye bir işaret var mı hayır. Aksine cennete giren kadın- erkek herkes dilediğini yapar. Yani erkek olsun kadın olsun eşini kendi seçer. (
AYET:Fussilet31-32) Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır. Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok. erkekte canının istediğini alır kadında. öyle değilmi.
AYET:(Şura -22)İman edenler ve salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. Bu büyük bir lütuftur.” Bu ayettede erkek- kadın ayrımı yok.
CENNETTE KADIN CANININ İSTEDİĞİ HER ŞEYİ YAPAR
AYET:’’(Kaf-35 ) Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da vardır.’ (AYET:Fussilet31-32) Biz dünya hayatında da, Ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.
AYET:(Şura -22)İman edenler ve salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. Bu büyük bir lütuftur.”
AYET: (Mü’min 40) “Kim bir kötülük işlerse ancak misliyle cezalandırılır. Erkek veya kadın, mü’min olarak, kim de salih amel işlerse işte bunlar, içinde hesapsız rızıklanacakları cennete girer.” Bu ayetlerden açıkca anlaşılacağı gibi sadece erkeklerin değil. Kadınlarında her istediğini yapma hakkı vardır. Elbette bu koca seçmede de böyledir.
CENNETTE KADINLAR ERKEKLERLE EŞİTTİR
AYET(Nisa-124)’’ Mü'min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.’’ .
AYET:(Zuhruf-71)"Orada (cennette) nefislerin arzu ettiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır ve siz orada ebedi kalacaksınız."
AYET:(Yasin-55)"Gerçekten cennetlik olanlar, o gün eğlenceyle meşguldürler."
AYET:(Tevbe -72 )’’Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.’’ Bu ayetlerde sadece erkeklerin değil. Erkek kadın her cennete giren için dilediği her şey vardır. buyruluyor.’’
AYET: (Bakara-25)’’Ve onlara (cennetliklere) orada (cennette) temiz eşler vardır.”
AYET:(Nisa -57)’’İnanıp yararlı iş işleyenleri içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları en koyu gölgeliklere yerleştireceğiz’’ Bu ayetlerde cennette erkeklere eş vardır diyor mu? Yok. Cennete giren erkek ve kadınlara temiz eşler vardır. Yani kadına da temiz eş erkeğe de temiz eş vardır Yoksa erkeğe dilediği kadar eş varıdr anlamında değildir..
AYET:(Vakıa17 -21)’’ Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar.’’ Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur.
AYET:(Tur -24)’’ Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar’’Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur.
AYET: (Zuhruf--73)’’ Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir.’’Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur.
AYET:(Saffat-45-47)’’ Baş ağrısı vermeyen, sarhoş etmeyen, içenlere zevk bahşeden bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler sunulur.’’Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur. AYET:Tevbe-72) ‘’Allah mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, ebedi olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti. Allah'ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.’’Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur. AYET:(Araf-43)’’ Cennette altlarından ırmaklar akarken gönüllerinden kini çıkarıp atarız. 'Bizi buraya eriştiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. And olsun ki Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiştir' derler. Onlara, 'İşlediğinize karşılık işte mirasçısı olduğunuz cennet' diye seslenilir.''Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur.
AYET: Fatır-61)’’ Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın’’Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur.
AYET:(Tevbe-21) ‘’Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir.’’Bu ayette erkek- kadın ayırımı var mıdır. Yoktur. Hey erkekler okudunuz mu köşkler ve nimetler sadece size mahsus değil imiş kadınlara da köşkler ve nimetler varmış Yukarıdaki ayetlerde açıkca görüldüğü gibi cennette erkek ve kadın hiç kimse asla haksızlığa uğramaz.
YANLIŞ MANA VERİLEN AYET
AYET:(Zuhruf-70) "Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz." Bu ayete yanlış mana vererek erkek ve hanımları diye mana verilmiştir. Halbu ki burada erkekler ve eşleri manası vardır. Diyelim ki düğününüz var. Arkadaşlarınızı davet ediyorsunuz. Ve onlara eşlerinizle beraber düğüne davetlisiniz dediğiniz de ne anlaşılır. Bütün kadınlar bir kişinin eşimi anlaşılır Allah(cc) aşkına. Herkes eşiyle beraber gelsin anlaşılmaz mı? .
AYET:’’(İsra -89)Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.’’
CENNETTE ÇIPLAKLIK VE CİNSEL TEMAS YOKTUR. İşte ayetler .
AYET:(Araf,-19-21) “Sana gelince Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşiniz, istediğiniz her tarafından yiyip içip yararlanınız. Yalnız sakın şu ağaca yaklaşmayın! Böyle yaparsanız zalimlerden olursunuz. Fakat şeytan onlara, gözlerinden gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: “Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir.” diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti’’ Bu ayetten anladığımıza göre cennette değil cinsel ilişki cinsel organlar bile gizlenmiştir.
AYET: (Araf-27)’’ Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. AYET(:Taha - 116-119) 'Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın' dedik.'' Bu ayette Cenabı Hak cennette acıkma, çıplaklık,susama, sıcaklanma gibi şeylerin olmayacağını beyan ediyor.
AYET:( Araf- 22)’’ Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" Bu ayetten de açıkca anlaşılıyor ki cennette cinsellik gizlenmiştir.
AYET: (Nebe-35)“Orada boş sözler ve yalan işitmezler.”
AYET:(Vakıa-25)’’ Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.’’
AYET: (Vakıa-26)’’ Söylenen, yalnızca «selâm, selâm»dır.
AYET: (Hicr-48) Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.’’ Yukarıdaki ayetlerden açıkca anlaşılacağı gibi cennette,çıplaklık,acıkma,susama,sıcaktan yanma,boş söz,günah laf,yalan,yorgunluk yoktur. Bu ayetlerden anlıyoruz ki. Bizim anladığımız manada sindirim sistemi yoktur. Çünkü sindirim sistemi olan acıkır,susar, Cennette yeme içme var ama bunları dışarı atma yok. Erkeklik dişilik ve Tenazül uzuvları var. Ama çıplaklık yok, birleşme yok. Adem ile Havva cennette birbirlerinin ayıp yerlerini görmüyordu. Çünkü kapalıydılar. Ne zaman ki avret yerleri açıldı.Artık cennetten kovuldular.Dolayısıyla anlıyoruz ki. Cennette cinsi münasebet,birleşme ,çocuk yapma,yediklerini çıkarma,sindirim sistemi,v.b dünyalık sıkıntılar yoktur. Unutmayalım ki Adem ile Havva dünyaya indikten sonra cinsi münasebet kurdular ve çocuk yaptılar. CENNETTEKİ NİMETLERİN MAHİYETİNİ HİÇ KİMSE BİLEMEZ Sayın okurlarım Kuran-ı kerimde ayeti kerimede cennette bize sunulacak olan nimetlerin içeriğini hiç kimse bilemez buyuruyor. İşte ayet.
AYET:(Secde-17)’’ Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.’’ Ne buyuruyor Rabbim cennettin mahiyetini hiç kimse bilemez . Ancak Rabbimizin bize bildirdiği kadarını biliriz. Bu açık ayete rağmen bunlar cenneti hareme çeviriyorlar.Erkeklere yüzlerce eş ,sayısız huri gel keyfim gel. Peki ya kadın; yok canım onu Allah erkeklere hizmet etsin diye yarattı. Dünyada da cennette de erkeğin hizmetcisidir. Oh ne ala gel keyfim gel. Sanki haşa erkekler Allah(cc) oldu. Kadınlar hem dünyada hem ahirette erkeğe köle olsunlar diye yaratıldı. HZ. ADEMİN CENNETTEN KOVULMASININ SUÇLUSU HZ HAVVA YANİ KADINLAR MIDIR? Sayın okurlarım. Her konuda tereyağı gibi su üstüne çıkan erkeklerin Hz. Ademin cennetten kovulmasının suçlusu olarak Hz Havva anamızı yani kadınları suçlamaktadırlar.Acaba doğru mudur? Bu konudaki ayetlere bakalım.
AYET:( Araf- 19)’’ Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.’’
AYET:( Araf- 20)’’Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
AYET:(Araf -21) "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.
AYET:( Araf- 22)’’ Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"
AYET:(Bakara-36)’’ Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.’’ Bu ayetlerde cennetten kovulmanın suçlusunun yalnız Hz. Havva olduğuna dair en ufak işaret veya ima var mı? Allah aşkına

52-) YASAK ELMAYI İLK YİYEN HAVVA ANAMIZ DEĞİLDİR


YASAK AĞAÇTAN İLK YİYEN HZ HAVVA MIDIR? HZ. ADEMİN CENNETTEN KOVULMASININ SUÇLUSU HZ HAVVA YANİ KADINLAR MIDIR?
Sayın okurlarım. Her konuda tereyağı gibi su üstüne çıkan erkeklerin Hz. Ademin cennetten kovulmasının suçlusu olarak Hz Havva anamızı yani kadınları suçlamaktadırlar.Acaba doğru mudur? Bu konudaki ayetlere bakalım.
AYET:( Araf- 19)’’ Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.’’
AYET:( Araf- 20)’’Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
AYET:(Araf -21) "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.
AYET:( Araf- 22)’’ Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"
AYET:(Bakara-36)’’ Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.’’ Bu ayetlerde cennetten kovulmanın suçlusunun yalnız Hz. Havva olduğuna dair en ufak işaret veya ima var mı? Allah aşkına Âdem aleyhisselam ve İblis kıssasının yer aldığı Bakara, 2/34-39; A’raf, 7/11-25 ve Tâhâ, 20/116-123. ayetlerde Şeytan’ın Âdem ve eşini (Havva) kandırdığı ve yasak ağaçtan yemelerini sağladığı anlatılmaktadır. Bu ayetlerin hiçbirinde yasak ağaçtan ilk defa yiyenin kim olduğundan ve kimin kimi teşvik edip aldattığından bahsedilmemektedir. Aksine, Şeytan’ın her ikisini de aldattığından ve her ikisinin de yasak ağaçtan yediğinden bahsedilmektedir. Sayın okurlarım tahrif edilmiş Tevratta ve İncilde geçen şu ifadeler ne yazık hadisi şerif diye bize yutturulmuştur.
İNCİL:"Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. "-Timoteos 2:13-14 (incil)
TEVRAT:Tevrat’ın Yaratılış (Tekvîn- 3).’’Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.’’ Tevrat’a göre kır hayvanlarının en hilekârı olan yılan, Aden’deki bahçede (cennet) yaşamakta olan Havva’ya yaklaşmış.
TEVRAT: Tekvin, 3/1-6) ‘Allah bilir ki ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak, iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız’ diyerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeğe ikna etmiş, daha sonra Havva yasak meyveden Âdem’e de yedirmiştir.

51-) HAVVA ANAMIZ KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILMAMIŞTIR


HAVVA ANAMIZ ADEM BABAMIZIN KABURGA KEMİĞİNDEN Mİ YARATILMIŞTIR? Kıymetli okuyucularım. Bu iddia o kadar kötü ki,Hz. Havva Hz. Ademden yaratıldı ise Hz Adem aşağıda Tevrat ve İncilde denildiği gibi. Tanrı olmuyor mu? Yok eğer Hz. Havva Hz.Ademin kaburgasından bir parça ise Hz. Havayı doğuran olmuyor mu? Dolayısıyla Onun kızı olmuyor mu? Hz. Adem kendi vucudundan çıkmış kendi kızıyla evlenmiş olmuyor mu? Bir ana doğurduğu oğluyla evlenebilir mi? Aşağıdaki ayetlerde görüleceği gibi Rabbim Adem Havva ayırımı yapmadan insanı çamurdan yarattık buyuruyor. Adem(as) insan çamurdan yaratıldı ise Havva insan değilde nedir. Cenâb-ı Hak, Havva'ya Adem'i yarattığı gibi maddeden, topraktan yaratmıştır. Kur'an, kadın-erkek ayrımı yapmadan mutlak insanın topraktan yaratıldığını söyler. Kur'an da bu konuda tam açıklık vardır.
AYET:(Enam-2)’’ Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O'dur. Bir de O'nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. Siz hâla şüphe ediyorsunuz.
AYET:( (Müminun- 13)’’ "Biz insanı çamur'un süzülmüşünden yarattık."
AYET:( Secde -7-9) Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz."
AYET:(Sad Suresi : 71"Ben çamurdan bir insan yaratacağım"
AYET:(Hicr Suresi : 26)"Biz insanı pişmiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık’’ Bu ayeti Kerimelerden Hz Havanın Hz. Ademin yaratıldığı çamurdan yaratıldığını çıkarmak mümkün değil mi? Rabbimiz aynı topraktan önce Hz. Ademi sonra Hz Havvayı yaratmış olamaz mı? Niçin? İllada Ademi yaratıp havvayı onun vucudundan yaratıldığını iddia ediyoruz. Bunun kanıtı nedir? İNSAN ÇAMURDAN YARATILDIĞINA GÖRE HAVVA ANAMIZ İNSAN DEĞİLMİ Kİ ÇAMURDAN DEĞİL ADEMDEN YARATILDI PEKİ İNSAN DEĞİLSE NEDİR ? HZ.HAVVA HZ. ADEMİN KABURGA KEMİĞİNDEN DEĞİL AYNI NEFSTEN YARATILMIŞTIR
Kıymetli okuyucular malumunuz nefs beşeri değil ruhanidir.
NEFS: (öncelikli olarak bir kimsenin kendisi veya özü anlamına gelir. Açık ve gizli, dünyaya ve ahirete bakan duyuları, maddî ve mânevî becerileri, arzu, heves ve ihtiyaçları, canı, ruhu, hayatı ve istekleriyle kişinin bizzat kendisi demektir.)
AYET(Nisa-1)’’ Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.’’
AYET:(Enam-98)’’ O, sizi bir tek nefisten, babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta olarak yaratandır. Anlayan millet için ayetleri uzun uzadıya açıkladık.’’
AYET:(Araf-189)’’ Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır. Eşine yaklaşınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve bu halde bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, karı-koca, Rableri olan Allah'a: 'Bize kusursuz bir çocuk verirsen, and olsun ki şükredenlerden oluruz' diye yalvardılar.’’
AYET:(Zümer-6)’’ Allah sizi bir tek nefsten yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz?’’ Bu ayeti kerimede dikkat edilecek bir hususta şudur. ‘’Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi’’ Hayvanları sekiz eş olarak yaratan Rabbim.Hz Havvayı yaratmaktan aciz midir de. Hz. Ademin kaburgasından yaratsın.
AYET:(Araf-172-173)’’ Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir. Bu ayeti kerimeden anlıyoruz ki Adem(as) yaratılmadan çok önce ruhlar yani nefsler yaratılmıştır.Dolayısıyla yukarıdaki ayetlerde geçen nefs( kişinin öz varlığı, kişinin kendisi, öz varlık, kişilik.) (kelimesini Ademin vucudu anlamak saçmalamak demek değil midir?
HZ. HAVVANIN HZ. ADEMİN KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILDIĞINI İDDİA EDEN TAHRİF EDİLMİŞ TEVRATTIR-İNCİLDİR. Kıymetli okuyucularım. Hiristiyan ve Yahudiler. Hz. İsanın ve Hz Musanın Yaratıcı olduğunu ispatlamak için Hz Ademinde Tanrı olduğunu ve Havvayı yarattığını iddia ediyorlar. İşte tevrattaki bu sözler. Tahrif edilmiş Tevrat'a göre Havva Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmıştır.Kur'an'da ise bundan bahsedilmez,Havva adı bile geçmez,''Adem'in karısı'' diye bahsedilir sadece.Fakat İslam geleneğine göre(hadisler) Adem'in karısının adı Tevrat'taki gibi Havva'dır ve Havva yine Tevrat'taki gibi Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmıştır; TEVRAT:Yaratılış:2:21-23=RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi. Adem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın’ denilecek, Çünkü o adamdan alındı.”
TEVRAT:( Eski Ahit/Tekvin/BAP 2)’’ Sonra, “Âdem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.”RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.”
TEVRAT:“ (Yaratılış 1/21-23 )(Rab Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, ‘İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir’ dedi, ‘Ona Kadın denilecek, çünkü o adamdan alındı.”) Farkındaysanız hep TANRI ADEM deniyor.
TEVRAT: (Kitab-ı Mukaddes, Tekvin: 2/18-23) "Ve Rab allah dedi: Adam'ın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım. Ve Rab Allah, Adem'in üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu, onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini otla doldurdu. Ve Rab Allah Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratıp onu Ademe getirdi. Ve Adem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, bu insandan alındığı için ona "nisa" ismi verilsin dedi. Ve Adem karısının ismini Havva koydu, çünkü bütün yaşayanların anası oldu."
İNCİL:( İncil 1. Korintliler 11:12)“Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi erkekte kadından doğar.” Gördüğünüz gibi İncilde Kadını erkek yarattı.(Erkek Tanrı) Sonra da kadın tanrısı olan erkeği doğurdu. Deniyor.
İNCİL VE TEVRATTAKİ BU SÖZLER HADİS DİYE BİZE YUTTURULMUŞTUR. Şimdide bu konuda ki hadislere bakalım benzerliği görünce şaşıracaksınız.
HADİS: "Allah’a ve Ahiret gününe iman eden, bir meseleye şahit olduğu, gördüğü zaman ya hayır konuşsun veya sussun. Kadınlar hakkında iyilik ve hayır tavsiye ediniz. Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı da üst tarafı, uç kısmıdır. Eğer onu doğrultup düzeltmeye kalkışırsanız, onu kırarsınız. Kendi halinde bırakırsanız daima eğri kalır. Öyle ise birbirinize, kadınlara iyi davranmayı tavsiye ediniz"( Müslim, feda: 59-60.)
HADİS: Kadın bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır! Dilediğin bir tarz üzere doğru olamaz! Eğer ondan istifade etmek istersen, onda bu eğrilik olduğu halde ondan istifade edersin! İsteğine göre onu doğrultmak istersen onu kırarsın! Onun kırılması ise boşanmasıdır!”(Müslim 1468/59, Ebu Avane 4501, Humeydi 1168, İbni Hibban 4179, Begavi Mesabih 2416)
HADİS: “Size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim. Çünkü kadın eğe kemiğinden yaratılmıştır. Bu kemikten en eğri şey üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya çalışırsan onu kırarsın! Onu kendi haline bırakırsan, daima eğri olmaya devam eder! Onun için kadınlar hakkında hayrı tavsiye edici olmanızı isterim!”(Buhari 3110, Müslim 1478/60, Nesei İşretu’n-Nisa 258, İbni Ebi Şeybe 4/184/4, Begavi 2332) HADİS:"Kadın eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır" diye buyrulmaktadır. (Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80, Müsned, V, 8)
HAVVA ANAMIZ ADEM BABAMIZ GİBİ TOPRAKTAN VE NEFSTEN YARATILMIŞTIR AMA ASLA KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILMAMIŞTIR. Şu âyet, Âdem’in yaratıldığı nefsin ne olduğunu gösterir:
AYET:(İnsan -1-2) “Biz o insanı, nutfetun emşâcdan yarattık.” Nutfetun emşâc, üç veya daha fazla karışımı olan sıvı yani döllenmiş yumurta demektir. “O insanı” diye tercüme ettiğimiz el-insan kelimesi “bütün insanları” diye de tercüme edilebilir. Öyleyse Âdem ile eşi, diğer insanlar gibi döllenmiş yumurtadan yaratılmışlardır. Bir de şöyle buyrulmuştur:
AYET:(Müminûn-12-13)İnsanı çamurdan oluşan bir özden yarattık. Sonra onu, güçlü ve etkili bir yerde döllenmiş yumurta haline getirdik. İnsanın bütün gıdası çamurdan, yani su ile toprağın birleşmesinden oluştuğu için yumurta ve spermin kaynağı da çamurdur. Ana rahmi tohumun ekildiği tarla gibidir. Bir ayet şöyledir:
AYET:(Bakara-223) “Kadınlarınız sizin için bir tarladır.” Bundan dolayı insanın oluşması, bitkinin oluşmasına benzetilmiştir.
AYET:(Nuh -17) “Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirmiştir.” İsa’nın yaratılışı da Âdem ile Havva’nın yaratılışına benzetilmiştir.
AYET: (Ali İmran-59) “Şüphesiz İsa örneği Allah katında Âdem örneği gibidir. Âdem’i topraktan yaratmış, sonra ona ol demiş o da oluşmuştur.” ‘Ona ruhumuzdan üflemiştik’ Ayetler üzerinde dikkatle düşünülünce Meryem’in rahminin de toprak gibi hem ana, hem de baba görevi gördüğü anlaşılır.
AYET: (Enbiya-91) Mahrem yerini koruyan Meryem’e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir belge yapmıştık.
AYET:(Tahrîm -12)“Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir örnektir. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Türkçe’de kelimeler erkek ve dişi diye ayrılmadığından bu âyetleri doğru tercüme etmek zordur. Birinci âyette Meryem’e dişi zamiriyle ikincisinde erkek zamiriyle işaret edilmiştir. Bu, Meryem’in rahminde yumurta ve sperm üretme özelliğinin olduğunu gösterir. İsa’nın yaratılışı, Âdem’inkine benzetildiğine göre Âdem’in yaratıldığı toprakta da bu iki özellik olmalıdır. Yani Âdem, topraktan gelen yumurtayla spermin birleşmesinden oluşan döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. Havva da aynı şeyden yaratılmıştır. Bu kadar ayrıntıya girmemiz, kadının yaratılışıyla ilgili doğru bilgileri bulmak içindir. Zira kadını eğri kaburga kemiğinden yaratılmış saymak, onun küçümsenmesine yol açmaktadır. Sayın okurlarım bu makalede alıntılar vardır..En doğrusunu Allah(cc) bilir.

50-)KURAN-I KERİMDE KADINLARI DÖĞÜN AYETİ VAR MIDIR?


İSLAMDA KADINI DÖĞMEK YOKTUR
KURAN-I KERİMDE KADINLARI DÖĞÜN AYETİ VAR MIDIR?
Bilhassa hanım okuyucularımın okumasını önemle rica ediyorum.
Değerli okurlarım bu makalenin büyük bir kısmında güvenilir kaynaklardan alıntı vardır. Bize bu bilgileri sunan alimlerimizden Allah(cc) razı olsun
AYET: (Nisa34-35).“Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşırsa hala işi yokuşa sürüp bahaneler aramayın. Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsustur; bundan hiç şüpheniz olmasın. Eğer eşlerin arasının iyice açılıp işin boşanmaya doğru gittiğini görürseniz tarafların ailelerinden birer hakem çağırın. Niyetleri gerçekten barışmaksa Allah niyetlerini boşa çıkarmaz. Allah her şeyi biliyor, her şeyi duyuyor; bundan hiç şüpheniz olmasın.’’
Bu ayet kadınları “dövmeyi” emreden ayet olarak bilinir. Yaptığım çeviride görüldüğü gibi ayette geçen [ve’dribuhunne] ibaresi “Onları dövün, vurun” yerine “Onlardan bir müddet ayrılın” olarak tercüme edilmiştir. Çünkü kelime bu anlama da gelmektedir.
وَاضْرِبُوهُنَّ : Sözlükte kelime "Vurmak, çarpmak, atmak, ateşe vermek, buğdayı başağından ayırmak, bombardıman etmek, müzik aleti çalmak, müzik yapmak, yazmak, akrebin sokması, incitip harekete geçirmek, ayırmak, ayrılmak, zorla kabul ettirmek, kovmak, defetmek, bırakmak, terk etmek, vazgeçmek, iptal etmek, kaçınmak, hareket etmek, sefere çıkmak" manalarına gelmektedir.
“Bu kelime Arapçanın “aspirin” gibi neredeyse her derde deva bir sözcüğüdür. Türkçe’ deki etmek, eylemek veya İngilizcedeki ‘get’ sözcüğünü çağrıştırır.
Bu kelimeyi Google çevirisine koyduğunuzda karşınıza وَاضْرِبُوهُنَّ: VE ONLARI YENMEK. Manası çıkmaktadır.
Ayette geçen “nuşuz” ise “yükselmek, şişmek, ortaya çıkmak, meydana gelmek, ayağa kalkmak, normalin dışına çıkmak, isyan etmek, karı-koca birbirine karşı gelip kavgaya meydan vermek” demektir.
Türkçe’de aile mahkemelerinde sıkça kullanılan ve boşanma nedenleri arasında sayılan “şiddetli geçimsizlik” dediğimiz şeyle aynı manayı çağrıştırır. Burada kadından kaynaklanan şiddetli geçimsizliğin kastedildiği anlaşılıyor.
Görüldüğü gibi ayette geçen darb ve nuşuz sözcükleri Arap muhayyilesinde bu manalar etrafında dönüyor.
Keza (darabe) kelimesinin Kur’an’da “sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak, açmak, ayırmak” anlamında kullanıldığı yerler vardır:
AYET:(Nisa-101) “Yeryüzünde ’sefere çıktığınızda’ (darabtüm) düşmanın üzerinize ani saldırı düzenlemesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur”
AYET: (Taha; 20/77) “Sonra Musa’ya şöyle vahyettik: Kullarımla geceleyin yürü, onlara denizde kuru bir yol ‘aç’, (fedrib) yakalanırız diye korkup kaygılanma.”
Şu halde “Kadınları dövün” ayeti olarak meşhur olan bu ayet, “İkişer, üçer, dörder…” ayetinin evliliklerin giderek çoğaltılmasını değil giderek azaltılmasını amaçlaması gibi, kadın dövme olaylarının terk edilmesini amaçlamaktadır.
Bu ayetten sonra ne gibi gelişmelerin olduğuna baktığımızda, bizzat Hz. Peygamber’in ömrü boyunca evli olduğu hanımlara tek bir kez bile el kaldırdığını göremiyoruz. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve bir müddet (iki ay kadar) onlardan ayrılmıştır. Sonra anlaşma sağlanınca tekrar dönmüştür. Ayete verdiğimiz meal onun bu uygulamasına da dayanmaktadır.
HZ. PEYGAMBER EŞLERİNE EL KALDIRMADI
Hz. Peygamberin
HADİS: “Bütün gece, Muhammed ailesinin etrafında her biri kocasından şikâyet eden yetmiş kadın dönüp dolaştı. Hâlbuki sizler, o kadınlarını dövenlerin hayırlılarınız olduğunu göremezsiniz.” (İbni Mace, Ebu Davud)
Hadisinden de anlaşılacağı gibi, o dönemde de kadınlar dövülmektedir. Artan şikâyetler üzerine inen ayetlerde, dayak başta olmak üzere şiddeti yegâne çözüm yolu görenler bu işten vazgeçirilmeye çalışılmaktadır.
Zaten kadınlarını dövmekte olan, bu yüzden de koşup peygambere gelen ve bütün gece onun evinin etrafında şikâyetlenen “mağdur” kadınlar için, bir de gelen ayetlerde “Onları dövün, dövmeye devam edin” denir mi? Olacak şey midir? Bu, Kur’an’ın daima mağduru koruyup kollayan ruhunu anlayamama vardır.
Oturup konuşmadan, bir müddet yatağını veya odasını ayırma gibi gayet insanî yöntemlere başvurmadan, tek bildiği “Karnından sıpayı başından sopayı eksik etmeyeceksin” olduğu anlaşılan o günkü Arap toplumunu medenîleştirmenin amaçlandığı apaçık ortadadır.
Yine ayette geçen (darb) kelimesine vurma manası verilince, bunu yumuşatmak için kılı kırk yaran “utangaç” yorumlar yapıldığını, sonunda bunun artık bildiğimiz anlamda “evire çevire dövme” olmaktan çoktan çıktığını görüyoruz.
Örneğin “Etki ve iz bırakmayacak, kemiğini kırmayacak, herhangi bir uzvunu çirkinleştirmeyecek, dürtmek ve benzeri şekilde olacak (Kurtubi), peş peşe aynı yere vurulmayacak, güzellik mahalli olan yüze vurulmayacak, kırk vuruştan fazla olmayacak(Şafi), asla ölümüne sebebiyet vermeyecek, kamçı ve sopa ile olmayacak, bükülmüş mendil gibi bir şeyle olacak” (Razi) vs.
Şimdi ister istemez mantık şu soruyu sordurur: Bir adam sinirli bir halde bunlara nasıl dikkat edecek? Eğer böyle olacaksa dövmenin caydırıcılığı kalır mı? Bu, bir anlamda “dövmecilik oynama” gibi bir şey olur.
Böyle yapmak yerine, kelimenin içeriğinde zaten var olan “bir müddet ayrılma, ayrı kalma” (boşanma değil, henüz boşanma yok) manası verilmeye neden yanaşılmıyor? Üstelik dövmenin hiç de hayırlı bir şey olmadığını söyleyen yığınla rivayet ve görüş varken Bizzat Hz. Peygamberin kendisi “bir müddet ayrılma” olarak uygulamışken Hiçbir zaman hanımlarına tek bir “fiske” bile vurmamışken.
ضرب DAREBE KELİMESİ KURAN-I KERİMİN BAŞKA AYETLERİNDE DE GEÇMEKTEDİR VE ÇEŞİTLİ MANALARA GELMEKTEDİR
Şu halde tıpkı evlenme, içki, zina ayetlerinin aşama aşama ve belirlenmiş bir hedefe doğru gitmesi gibi, şiddetli geçimsizlik yaşayan ailelerin nasıl tekrar anlaşacağını düzenleyen bu ayet de, “kadınlarını döven” her hangi bir toplumu aşama aşama dövmeden vazgeçirip önce
1-Konuşarak, anlaşarak,
2- İkinci olarak olmazsa (ev içinde) yatakları/odaları ayırarak,
3- Üçüncü olarak o da olmazsa bir müddet (evden) ayrı kalarak,
4-Dördüncü olarak, oda olmazsa aile büyüklerinden hakemler devreye sokarak,
5-Beşince olarak nihayet boşanmayı da bir yol olarak göstererek, onu da iki ile sınırlandırıp üçüncü bir geri dönme hakkı da vererek harika bir yol yordam gösteriyor.
Bugün şiddetli geçimsizlik yaşayan bir ailenin arasını bulmak için devreye giren birisi, akl-ı selim ile düşünse bundan daha güzel bir yol yordam bulabilir mi?
Şiddetli geçimsizlik yaşayan aileler için yukarıdaki “beş aşamalı çözüm plânının” sadece Müslüman aileler için değil, bütün insanlık aileleri için evrensel çözümler önerdiğini söyleyebiliriz. Zaten dünyanın neredeyse tüm medenî hukuk mahkemelerinde uygulanmaya çalışılan bundan başka bir şey midir?
Bu kelimeyi Kuran başka yerlerde de kullanmaktadır.
Kuran bu kelimeyi nerede nasıl kullandı diye sormayalım mı?
Bu kelimenin başka anlamları yok mu?
Hep "vurmak" manasına mıdır?
AYET: ( Şuara 63)فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ "Musa'ya: Asan ile denize vur! diye vahyettik. Burada vurmak denizi dövmek midir?
Burada vurmak, denize dokunmaktır.
Hatta denizde yol bulmak demektir.
Yola girmek demektir.
AYET,:"( Bakara 60)وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً "Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, "Asanı kayaya vur" demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış).
Burada değneği taşa vurmak, terbiye etmek maksadıyla dövmek değil, taşa değdirmek demektir.
Kelimenin, bunlardan çok daha farklı manaları da var.
ضرب kelimesi في edatıyla kullanıldığında ضرب في yolculuğa çıkmak manasınadır.
Aynen şu ayette olduğu gibi:
AYET: (Nisa 101). وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُواْ مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ
"Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur?"(ضرب fili عن edatıyla kullanıldığında vazgeçmek manasına gelir.
AYET: (24/ Nur. 31).وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَىٰ جُيُوبِهِنَّ?"? (kadınlar)başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar?"
AYET: ( Nur. 31)وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ?" (kadınlar) Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar?"
Başka manalara da gelmektedir, bu kadarla yetiniyorum.
Dövme konusunda deniyor ki:
Acıtmayacak yerlerine, ölümcül olmayan yerlerine iz bırakmayacak şekilde vurmak.
Eğer vurmak bu ise bu, vurmak değil okşamaktır.
Bu ise, aferin iyi yaptın, bir daha yap manasına gelir.
İşi komediye çevirmenin manası yok.
ضرب (darabe) fiiline yalnız dövmek manası verirseniz böyle gülünç durumlara düşersiniz.
Ayette geçen وَاضْرِبُوهُنَّ onları darbedin demek,"kısa müddet onlardan ayrılın" demektir.
Peygamberimizin hayatında bunu yaşamıştır.
Hz. Aişe ile ilgili yaşadığı bir olayda Peygamberimizin Ona inanmaması üzerine Aişe anamız rivayet üzerine 15,20 gün veya bir ay babasının evine gitmişti.
Böyle bir olayın hakikatine varılmak için önemli argümanlardan birisi de kısa ayrılıktır.
Meselenin içine DÖVMEK eylemini koyarsanız, ne kadar, kaç kere döveceksiniz, bunun bir açıklaması yok.
Kadın yaparsa, nasihatle birlikte yatak ayırımı ve kısa olarak evden ayrılma olacak.
Peki erkek yaparsa ne olacak?
Eğer kadın yaptığında erkek dövecekse, erkek yaptığında da kadının dövmesi gerekmez mi?
İş, hiç de öyle değil.
AYET: Nur 128).وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا
"Eğer bir kadın kocasının sadakatsizliğinden, yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur?"
ضرب kelimesine yalnız dövme manası verilirse şu ayete nasıl mana verilecek?
AYET: (Yasin 13)وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ"İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat").
"misal olarak onlara döv" diye bir mana verilebilir mi?
ضرب kelimesi burada "ortaya koymak, aktarmak, anlatmak manalarına gelmektedir.
ضرب kelimesi yalnız DÖVME ile manalandırılmış ve yanlış yapılmıştır.
Yanlış yapılabilir ama yanlışı anlayınca yanlıştan dönmek bir erdemliktir.
Sayın okurlarım. Sık sık yapıldığı gibi birçok manaya gelen bir kelimeyi sırf kadınları hakir düşürmek aşağılamak için yanlış mana verilmiş. Yanlış verilen mananın üzerine yorumlar yapılmıştır. İşte bunun en büyük sebebi. Alimlerim kibirli olmasıdır. Ben bilirim. Ben yanlış yapmam, edasıyla kendi yanlışlarını görmek ve dönmek varken yaptıkları yanlışın doğru olduğunu ispata çalışmışlardır. Kibrin ne kadar büyük bir felaket olduğunu şimdi daha iyi
anlıyoruz öyle değil mi. Son olarak size Tükçemiz’de birçok manaya gelen VURMAK kelimesini yazarak bitirmek istiyorum.
Mesela diyelim ki ( vedribuhunne) kelimesine vurmak manası verdik. Acaba vurmak Türkçede döğmek anlamına mı geliyor. Türk dil kurumu sözlüğüne bakalım. VURMAK: uyulmak / girmek / sokulmak / öldürmek / hasta etmek / dokunmak / çarpmak / kalp / isabet etmek / dayamak / desteklemek / yaralamak / sürmek / görünmek / çıkmak / çalmak / koymak / basmak / uygulamak / soymak / takmak / ilişkilendirmek / bağlama / kakmak / aksetmek / yansımak / üzerine düşmek.
Şimdi soruyorum NASIL OLUYORDA VURMAK KELİMESİ SADECE DÖĞMEK MANASINA GELİYOR. Allah aşkına bunu biri bize izah etsin.

23 Şubat 2015 Pazartesi

EY KADINLAR

-

BİZ SİZE MAHKUMUZ
- SİZ BİZİM
-ANAMIZSINIZ,
-KIZIMIZSINIZ,
-EŞİMİZSİNİZ,
-NİNEMİZSİNİZ,
-TORUNUMUZSUNUZ
-HALAMIZSINIZ
-TEYZEMİZSİNİZ,
-YİYENİMİZSİNİZ.
-KUZENİMİZSİNİZ
- BİZ SİZE MAHKUMUZ
- BİZ SİZSİZ BİR HİÇİZ.
- LÜTFEN KENDİ DEĞERİNİZİ BİLİN,
- LÜTFEN KENDİNİZE DEĞER VERİN.
- KOPLEKSİ ÜZERİNİZDEN ATIN.
- KENDİNE DEĞER VERMEYEN BAŞKALARINDAN KENDİNE DEĞER VERMESİNİ NASIL BEKLER.?
-ARTIK SİLKİNİN BİZLERE TERK ETTİĞİNİZ KALELERİNİZİ GERİ ALIN.
- GÜCÜN KASTA DEĞİL AKILDA OLDUĞUNU İSPAT EDİN.
- MÜDAFAADAN VAZGEÇİN MÜCADELE EDİN
-KENDİ HAKKINIZI KENDİNİZ SAVUNUN BİZDEN SİZİN HAKKINIZI SAVUNMAMIZI BEKLEMEYİN.
ASLA PES ETMEYİN DAİMA DİMDİK AYAKTA DURUN -GÖZYAŞINIZI DEĞİL AKLINIZI SİLAH OLARAK KULLANIN
-CİNSELLİĞİNİZİ DEĞİL AHLAKINIZI SİLAH EDİNİN
-ASLA ZAYIFLIĞINIZI BELLİ ETMEYİN
-ALLAHTAN BAŞKA KİMSEYE YALVARMAYIN KİMSEDEN MEDET UMMAYIN -ALLAHTAN BAŞKA KİMSEYE BOYUN EĞMEYİN.
-UNUTMAYIN Kİ EĞER BİR ÜSTÜNLÜK VARSA O DA ERKEK DEĞİL KADINDIR.
SİZLER OLMASANIZ BİZLER OLMAZDIK

EN BÜYÜK IRKÇILIK ERKEĞİ KADINDAN ÜSTÜN GÖRMEKTİR



EN BÜYÜK IRKÇILIK ERKEĞİ KADINDAN ÜSTÜN GÖRMEKTİR.
Kıymetli okurlarım tarih boyunca erkekler kendilerini kadınlardan üstün görmüşlerdir. Bu üstün görmeyi ilk yaratılıştan başlatmışlardır. Erkeğin kadından üstün olduğunu ispat etmek için, Tüm semavi dinleri, (İslam,Yahudilik,hiristiyanlık v.b) Tüm uydurulmuş dinleri(Budizm v.b). tüm ateist akımları ve tüm inançları ispat olarak kullanmışlardır. Tüm akımların, tüm inançların birleştikleri tek konu vardır. Oda erkeğin kadından üstün olduğu konusudur. Bugüne kadar kadını erkekle eşit gören( sözde değil özde) veya üstün gören bir akıma rastlanmamıştır. Sadece inançta değil bilimde,ilimde, fende,biyolojide,psikolojide,sosyolojide v.b ilmi ve fenni ilimlerin tamamında erkeğin kadından üstün olduğu ispatlanmştır! İşin garibi kadınlarda bunu kabullenmişlerdir.
İŞTE ERKEĞİN KADINDAN ÜSTÜN OLDUĞUNUN İSPATLARI!
1- Havva anamız Adem babamızın kaburga kemiğinden yaratılmıştır.! Dolayısıyla erkek kadını doğurduğu, kalbinden,beyninden değil daha aşağı bir organı olan kaburga kemiğinden bir parça olduğu için elbette erkek kadından üstündür. Gördünüz mü algıyı buna inanan bir erkek kadını hiç kendine denk görebilir mi? Asla ayrıntılarhttp://islamdakadinhak.blogspot.com.tr ve www.facebook.com/islamdakadinhaklari te bulabilirsiniz.
2- Kuran- ı Kerimde kadınları döğün diye emir vardır.! İşte o nedenle erkekler ayetin gereğini yapıyor kadınları döğüyorlar. Ayetlerin gereğini yerine getirmek müslümanın görevi değil mi? Görevi o halde yapacak bir şey yok. Ayrıntılar www.facebook.com/islamdakadinhaklari vehttp://islamdakadinhak.blogspot.com.tr/
3- Cennette kadınlar erkeklerin hizmetcisi olacaktır.! Ayrıntılarwww.facebook.com/islamdakadinhaklari vehttp://islamdakadinhak.blogspot.com.tr
4- Kadınlar gözlerini haramdan sakınacak ama erkekler sakınmayacaktır.! Halbuki
AYET: (Nur -30) ‘’ Mümin erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini, korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır.’’ Ey kadınlara tesettüre uymuyorsunuz diye sürekli kınayan erkekler peki siz tesettüre uyuyormusunuz’’ Nahrem yerlerinizi koruyormusunuz.?(Diz kapağı,göbek arası) Halbuki yukarıdaki ayet Nur-30 da mahrem yerlerinizi koruyun buyruyor Rabbim. Ey kadınlara açık gezipte bizi günaha sokmayın diyen erkekler Peki yukarudaki ayette (Nur -30) da erkekler bakılması yassak olandan çevirsinler bakmasınlar buyuruyor Rabbim niçin? Allahın emrini yerine getirmeyip harama bakıyorsun. Bakma sen bakmasan zaten o kadın bir daha açık gezmez ki niçin açık geziyor. Erkekler bana baksın beni beğensin diye öyle değil mi? Bakma,beğenme,laf atma, hatta kına onu tüh sana de, işte o zaman açık gezmez. Çocukluğumda bir bayan öğretmen vardı. Çok açık gezerdi. Büyüklerimiz kadın sokağa çıkınca sürekli tüh sana, yazıklar olsun,utanmıyorsun diye diye kadın kapanmak zorunda kaldı. İşte sende öyle yap. Olmaz erkek mahrem yerlerini kapatmayacak, erkek kadına bakacak çünkü adı üstünde o erkek
5- İnsanoğlunun cennetten kovulmasına sebep Havva anamızdır.! Yani kadındır. O halde erkeğin cennetten kovulmasına sebep olduğu için. Erkek ondan üstündür. Ayrıntılar için bakınızwww.facebook.com/islamdakadinhaklari vehttp://islamdakadinhak.blogspot.com.tr/
6- Kadının bütün hayatı,evliliği,gençliği,hayalleri,umutları, ömrü,çocukları her şeyi erkeğin ağzından çıkacak 3 kez boş ol ,boş ol, boş ol, kelimesine bağlıdır. Öyleyse erkek elbette kadından üstündür.! Ayrıntılarwww.facebook.com/islamdatalak ve http://islamdatalak.blogspot.com.tr/ ta bulabilirsiniz.
7- Mirasta kadına erkeğin hissesinin yarısı vardır.! Yani erkeğe 2 kadına 1 niçin? Çünkü ayet var. Hatta Karadeniz,doğu ve güneydoğuda kadına hiç hisse verilmez niçin? Adama kaç çocuğun var diye sorduğunuzda mesela 4 kız 2 erkek çocuğu varsa 2 çocuğum var der. Kızları çocuk hesap etmez. Niçin? Ayrıntılar www.facebook.com/islamdakadinhaklari vehttp://kurandanesh.blogspot.com.tr/
8- Erkek 4 kadın birden almaya hak sahibidir.! İşte
AYET: (Nisa -3)’’ Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.’’ Bu ayette ne buyuruyor Rabbimiz وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى : Yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız gayet açık değil mi? Ama bizim erkekler ne yaptılar Ayetin başındaki bu görmediler. Bir başka şey yaptılar فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın bu bölümüde görmediler. Rabbim 1 eş almaya teşvik ve tavsiye ederken erkekler 4 eş almayı emir telakki ettiler. Emri uyguladılar çok dinlerine bağlılar canım. Sayın okurlarım gördüğünüz gibi ERKEKLER KADINLARDAN ÜSTÜNDÜR DOLAYISIYLA ONLARI DÖĞMELERİ,BOŞAMALARI HATTA ÖLDÜRMELERİ GAYET NORMALDİR.

17 Şubat 2015 Salı

BAŞÖRTÜSÜ ZİYNET DEĞİL ZİYNET ÖRTÜSÜDÜR BAŞÖRTÜSÜ ÖRF VE ADET DEĞİL ALLAHIN EMRİDİR



BAŞÖRTÜSÜ ZİYNET DEĞİL ZİYNET ÖRTÜSÜDÜR BAŞÖRTÜSÜ ÖRF VE ADET DEĞİL ALLAHIN EMRİDİR Sayın okurlarım başörtüsü yasağının okullarda, işyerlerinde, kamu alanlarında, mecliste kaldırılmasından sonra tıpkı çarşaf ve sakalda olduğu gibi(Müslim Gündüz. Fadime Şahin olayı) başörtüsünü itibarsızlaştırma savaşı verilmektedir. O zamanlar doğru zannedilen ama sonradan tamamen düzmece olduğu,algı operasyonu olduğu, bu kişilerin profosyonel tiyatro sanatcısı oldukları anlaşılmış ama iş işten geçmiştir. Çünkü sakal ve çarşaf bu memleketten tamamen koparılıp atılmıştır. Şimdi aynı oyun sahneleniyor. Arkadaşlar biz filmi çok gördük. Çarşaf ve sakalda bu oyun tuttu. Şimdi başörtüsünde sıra, 100 yıldır dayatma ile başörtüsüne savaş açanlar savaşı kaybedince şimdi yeni bir savaş başlatmış itibarsızlaştırma kampanyası yürütmektedirler. Hala uyanmıyacak mıyız? Başörtüsü takan bacılarım ne olur sizde dikkat edin. ALLAHIN EMRİ OLDUĞU İÇİN Baş örtüsü takan kardeşlerimizi zor durumda bırakmayın. 100 yıldır bu uğurda akıtılan gözyaşını boşa çıkarmayın başörtü düşmanlarına malzeme olmayın. Kuran-ı Kerimde. ayette sadece başınızı örtün buyrulmuyor. işte ayet: KADININ GÖSTERİLMESİ HARAM OLAN YERİ SADECE SAÇI BAŞI DEĞİL TÜM VUCUDUR
AYET: (Nur – 31)"Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Ziynet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocukları dışında kimseye göstermesinler. Saklı ziynetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki felaha eresiniz." Görüldüğü gibi (Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. ) çok açık şekilde sadece başı değil yakalarını yani boğazlarını,göğüslerini kapatsınlar buyruluyor. Lütfen ayetin hükmüne uyun.

16 Şubat 2015 Pazartesi

ERKEK KADINA, KADIN ERKEĞE SELAM VEREBİLİR Mİ?



ERKEK KADINA , KADIN ERKEĞE SELAM VEREBİLİR Mİ? Kadınların yabancı erkeklerle ihtiyaçsız konuşmaları caiz değildir. İhtiyaç olunca da, ancak ihtiyaç kadar ve ciddi konuşmaları caizdir. Kıymetli okuyucularım. Günümüzde kadın ve erkek her ortamda bulunur. Sohbet eder. Ama selam verip almak haramdır diye birbirlerine selam vermezler. Bunu bir türlü anlayamıyorum. Kadının sesi erkeğe haramsa niçin sadece selamda haram birçok kez karşılaşmışsınızdır. Kadın herhangi bir topluma giriyor. Selam vermiyor ama içerde mesela alışveriş yapacaksa görevli ile uzun uzun konuşuyor. Ne anladınız bundan siz İşverenlerin işyerine, bir öğretmenin öğretmenler odasına, öğretmenlerin ve üniversite hocalarının, bayanların bulunduğu sınıfa girdiklerinde, bir iş yerinde çalışan kadının işyerine girerken vs. selam vermelerinde mahzur yoktur. Çünkü zaten orada bulundukları zaman zarfında iş veya ders icabı konuşmak zorunda kalıyorlar. Selam ise konuşulan şeylerin en güzellerindendir. Allahın rahmeti bereketi üzerine olsun diye dua etme; ama dünyalık her şeyi konuş böyle saçmalık olur mu? Eğer içerde hiç konuşmayacaksan selam verme, ama konuşacaksan niçin selam vermiyorsun. İş icabı konuşurken herhangi bir mahzur görülmezken, selamı mahzurlu görmek makul olmaz. Başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Görev yaptığım bir yer de nikah kıymaya çağrıldım. Karşıma evlenecek kız ve erkeği getirmediler. Vekilleri varmış kızın yakın akrabası ve erkeğin yakın akrabası vekalet almışlar neyse nikahı kıydım. Az sonra kız ve erkek içeri girdiler ben dahil oradaki herkesin elini öptüler. Bu ne dedim. Adet dediler. Dedim ki vekaleten nikah kıyılabilir ancak zaruret halinde olur. Siz erkek ve kız burada olduğu halde vekaleten nikah kıydırdınız. Nikah kıyılırken hiç birimizin ellerini öpmeyeceklerdi. (Mahremleri hariç) sorularıma cevap vereceklerdi. Onlara ilmihal bilgilerini öğretecektim. Nasihat edecektim. Dua dinliyecek, Kuran dinleyeceklerdi. Kaldi ki akitleşmeye bizzat şahit olup onun ağırlığını hissedeceklerdi. Şimdi geldiler. Mahremi olmayan başta ben olmak üzere ellerimizi öptüler hem bizi günaha soktular hem kendileri günaha girdi. Olmaz böyle şey dedim. Ve ondan sonra asla vekaleten nikah kıymadım. İşte selamlaşma işi de buna benziyor. Allahın selamını verme ama içerde her şeyi konuş olmaz böyle şey ya selam verme içerde de konuşma ya da içerde konuşacaksan Allahın selamını ver. Sayın okurlarım lütfen ifrat ve tefritten kaçınalım.
BU KONUDAKİ AYET VE HADİSLER
AYET:(Ahzap-53)’’ Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz ve ne de O'nun eşlerini nikahlamanız asla caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir.’’
AYET: (Ahzab 32 )’’ Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa, kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin.
AYET: (Ahzab 33 )’’ Evlerinizde oturun (gereksiz yere sokaklarda dolaşmayın). Önceki cahiliye döneminde olduğu gibi süslenerek ve açılıp saçılarak dışarı çıkmayın! Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin! Ey (Peygamber'in) ev halkı, Allah sizden yalnızca kiri (günahı) gidermek ve sizi (bilgi kirliliğinden) temizlemek istiyor.
AYET: (Ahzab 34 )’’ Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmetini hatırda tutun. Şüphesiz Allah haberdar olandır, latif olandır.’’
HADİS: Allahü teâlâ, kadının namahremle yumuşak sesle konuşmasını men ediyor. (Mektubat-ı Rabbani 3/41)
İBNİ ABİDİN: Kurtubi diyor ki: Zekâsı kıt olanlar, biz kadının sesi avrettir demekle konuşmasını kastettiğimizi zannetmesinler! Bu anlayış doğru değildir. Biz yabancı erkeklerin ihtiyaç halinde kadınlarla konuşmasına caiz diyoruz. Yalnız, kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve nağmeli okumalarını caiz görmüyoruz; çünkü bunlarda erkekleri kendilerine meylettirmek ve şehvetlerini harekete getirmek vardır. Kadının ezan okuması bundan dolayı caiz olmamıştır. (Redd-ül muhtar)
ATASÖZÜ: İşte bundan dolayı, atalar, (Para sesi, kadın sesi, su sesi) demişlerdir. Kadın sesi gına olmasa, yani hoşa giden etkili bir ses olmasa böyle söylemezlerdi. Şair de diyor ki: Dünya kurulalı etkili olmuş, Para sesi, kadın sesi, su sesi. Birçok işimizde yetkili olmuş, Para sesi, kadın sesi, su sesi. Âlimler şu konuda birleşiyorlar: Bu vakarın tarifinde deniyor ki: Kadın sesine sertlik vermeli, yüzüne de aynı sertlikte vakar tavrı getirmelidir ki konuşma sırasında muhatap yanlış yoruma kaymasın. İnce bir ses, hep gülümseyen bir eda ile yanlış anlaşılacak bir görüntü meydana getirmesin. . Selam vermek sünnettir, verilen selamı almak farzdır. Selam veren sünnet, selamı alan da vacip sevabı kazanır gibi görünse de aslında ikisi de farz sevabı alabilir çünkü selam veren, sünnet işlemekle bir farza vesile olmuştur. Selamlaşmanın sünnet oluşu şu hadis-i şerife ve Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) uygulamalarına dayanır: أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ “Aranızda selamı yayın.” (Ebû Dâvud, edeb 142). AYET:(Nisâ -86). Verilen selamı almanın farz olması ise şu âyet-i celileye istinad eder: وَإِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا “Şayet size selam verilirse, siz de ondan daha güzel bir tarzda selamı alın, en azından verilen selamın misli ile karşılık verin!” Kadınla erkeğin selamlaşması umumiyet itibarıyla haram kılınmamıştır. Bu konuda yasaklama ya da mekruh görme şeklinde rivayet edilen bazı hadisler zayıf bulunmuş ve hem erkeğin kadına hem de kadının erkeğe selam vermesi câiz görülmüştür. (Ebû Dâvud, edeb 148; Tirmizî, isti’zân 9). Bir hadis-i şerifte
HADİS:Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) uğradığı bir kadınlar topluluğuna selam verdiği rivayet edilmiştir. Bir başka rivayette ise
HADİS: Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî, Efendimiz’e uğramış, O’na selam vermiş, Efendimiz de selamını almış ve onu selam vermekten menetmemiştir. (Buhârî, gusül 21; salât 4). Ancak, kadın sesinin avret olması ve fitneye/imtihana sebebiyet verebilmesi yönüyle bazı hususi ölçüler getirilmiş ve mesele büyük oranda fitneden emin olma şartına bağlanmıştır. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 12/298). Buna göre bir kadının yabancı bir erkeğe selam vermesi Hanefîlere göre câiz değildir. Ancak mahremi olan bir erkeğe selam verebilir. Yabancı birine selam verememesinin sebebi, fitnenin önüne geçmektir.
HADİS: Nitekim kadın ezan ve kamet okumaktan, sesli Kur’ân tilavetinden de menedilmiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 12/298). Fakat herhangi bir şekilde ve konumda bir kadın bir erkeğe selam vermek istediğinde veya vermek zorunda kaldığında eğer gençse sesini yükseltmeden vermelidir. Yaşlıysa yüksek sesle de verebilir. Kadının selamını erkeğin alması gerekir.
HADİS: Bir erkek bir kadına ya da kadınlar topluluğuna selam verebilir. Bu durumda kadın da erkeğin selamını almak zorundadır çünkü verilen selamı almak farzdır. Fakat kadın eğer gençse, selamı içinden alması gerekir. Yaşlıysa, dışından da alabilir. (Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/420). Burada da yine sesin avret olması ve fitneye,imtihana sebebiyet vermemesi hususu gözetilmiştir. Şâfiîlere göre kadının güzelliği dolayısıyla fitneye düşme tehlikesi varsa, kadının da erkeğin de selam alıp vermesi câiz olmaz. Bunlardan birisi selam vermişse, diğerine selamı almak farz değildir, hatta mekruh olur. Mâlikîler ise meseleyi büyük oranda selam veren ya da verilen kadının yaşlı veya genç olmasına bağlamışlardır.
HADİS: Gençse selam alıp vermesi mahzurlu görülmüş, yaşlıysa câizdir denilmiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 12/298). Ayrıca kadınla erkek karşılaştığında, fitneden emin iseler, âdap açısından önce erkek selam verir. (el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 5/325). Hadis şarihlerinin ve fıkıh üstadlarının bu yaklaşımlarından şu neticeyi çıkarmak mümkündür: Kadınlarla erkeklerin selamlaşmasında umumi manada bir sakınca yoktur. Sakınca söz konusu olacaksa bu, fitneden dolayı olur. Bu da kadının genç, güzel ve sesinin alımlı olmasıyla alâkalıdır. Öyleyse, fitneden emin olunduğu yerde iki taraf arasında selamlaşmada bir mahzur yoktur. Fitneden korkuluyorsa kaçınmak ve selam vermemek evladır. Ebu Hanîfe ve arkadaşlarına göre, kadınların ilk olarak erkeklere selam vermesi caiz değildir. Çünkü kadınlar ezan, kamet, açıktan Kur'an-ı Kerîm okuma gibi faaliyetlerden menedilmişlerdir. Yalnız mahrem hısımlar bunun dışındadır. Bunlara onların selam vermesinde bir sakınca bulunmaz. Bu duruma göre, ünsiyet nedeniyle önce bir erkek selam vermişse, kadın bu selamı alabilecektir. Malikîler selamlaşma konusunda genç kadınla yaşlı arasında ayırım yapmışlardır. Dayandıkları delil, HADİS:"Kötülüğe giden yolu kapama (seddü'z-zerîa)" prensibidir. Hz. Peygamber'in mahremi olmayan kimi kadınlara selam verdiğini ya da onların selamını aldığını gösteren uygulama örnekleri vardır.
HADİS: Esma binti Yezîd (r. anha) Allah'ın Rasulünün bir kadınlar topluluğuna uğradığını ve kendilerine selam verdiğini nakletmiştir. (Ebü Davud, Edeb, 127.)
HADİS: Diğer yandan fetih yılında, bir gün Hz. Peygamber evde boy abdesti alıyor ve kızı Fatıma da onu örtüyordu. Bu sırada Ebu Talib'in kızı Ümmü Hanî içeri girip selam verince, Nebî (s.a.s) onun kim olduğunu sormuş ve kendisine "merhaba" demiştir. (Buharî, Gusl, 21, Salat, 4, Edeb, 94; Müslim, Hayz, 70, Müsafirin, 82; Tirmizî, İsti'zan, 34: Nesaî. Tahare. 142.)
HADİS:Bir gün Hz. Peygamber, eşi Aişe ile birlikte bulunurlarken yanlarına Cebrail (a.s) gelmişti. Hz. Peygamber, eşine; "Bu Cebrail (a.s)'dır, Sana selam veriyor" buyurunca Hz. Aişe, "Ve aleyhi's-selam (ona da selam olsun)" diyerek selamı almıştır. (Buharî, Bed'u'l-Halk, 6, isti'zan, 16, 19; Müslim, Fazailu's-Sahabe, 90, 91; Tirmizî Menakıb, 62, isti'zan, 5.) Benzer selamlaşma uygulaması kimi sahabe erkek ve kadınları arasında da olmuştur.
HADİS:Yukarıda, Hz. Ömer'in, Rasülullah (s.a.s) adına biat almak üzere gittiği kadınlar topluluğuna selam verdiğini ve kadınların da onun selamını "merhaba" diyerek aldıklarını belirtmiştik. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409.) Diğer yandan Muaz b. Cebel (ö. 18/639) Yemen'e vali olarak gidince, yanına on iki çocuğu olan bir kadının gelerek selam verdiği nakledilmiştir. (A.b. Hanbel, V, 239.) HADİS:Ashab-ı kiramdan kimileri ise; erkekler kadınlara selam verebilir, fakat kadınlar onlara selam veremez, demişlerdir. Bununla birlikte Abdullah b. Ömer (r.a.)'in bir kadına rastlayınca selam verdiği, Ata b. Ebî Rabah'ın ise (ö. 115/733), "kadınlar genç olursa selam verilmez" dediği nakledilmiştir. (bk. Yusuf el-Kardavî, Fetava, II, 274.) Yukarıdaki deliller dikkatlice incelendiğinde mahrem olmayan kadınlarla selamlaşmanın, ya kadınların topluluk halinde olması veya kadınla ünsiyet bulunması yahut da bir iş veya bir ihtiyaç nedeniyle bir araya gelme gibi durumlarda yapıldığı görülür. Kadın –erkek selamlaşması, çevrenin değerlendirmesiyle de ilgilidir. Şayet çevrenin bu gibi konularda belli bir hassasiyeti varsa, ona aykırı düşecek hareketten de kaçınmak gerekir. Aksi halde dikkatsiz, laubali tavırlar, tarafların çevredeki itibarını bitirir, fitne uyandıran söylentileri de beraberinde getirir. Onun için böyle hassas yerlerde, 'Kaç sevaptan, girmemek için günaha!' denmiştir Kimileri kadınlarla selamlaşmayı, onun sesinin erkeklere haram olması yüzünden yasaklama yoluna gitmişlerdir. Ancak zaruret veya ihtiyaç hallerinde ve normal zamanlarda kadının sesinin erkeğe haram olduğunu bildiren doğrudan bir ayet veya hadis yoktur. Nitekim Hz. Peygamberin aileleri için Allahü Teala, AYET:"Peygamberin hanımlanndan bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin" (el-Ahzab, 33/53.) buyurur. Yukarıda geçti. Sahabe erkekleri Hz. Aişe veya Hz. Peygamber'in diğer eşlerine bir şey sorar veya bir şey isterlerse, onlar perde arkasından cevap verirlerdi. Bunun gibi pek çok sahabe hanımı günlük hayatta alma, verme, sorma, cevap alma, selam ve konuşma tarzlarında erkeklere muhatap olmuş, bunlardan hiçbirisi "sus, senin sesin erkeklere haramdır" dememiştir. Ancak bu konunun da fitne tehlikesi ve İslamî edeple sınırlı olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden yaşlı veya toplu haldeki kadınlara, ya da amca, dayı eşi yahut bunların kızı gibi aile içinde ünsiyet bulunan hısımlara selam verip almada herhangi bir fitne tehlikesi yoksa da, tek başına bulunan genç kız ve hanımlara selam verme de böyle bir tehlikenin yokluğundan söz edilemez. Diğer yandan selamlaşma edebiyle ilgili olarak da şunlar söylenebilir.
HADİS: Binitli olan yürüyene, küçük büyüğe, az olan topluluk çok olan topluluğa, yukarıda bulunan aşağıda olana selam verir.
HADİS: Namaz kılana, yemek yemekte olana, tuvalette bulunana ve içki-kumar gibi bir haramı işlemekte olana selam verilmez. (bk. Buharî, İsti'zan, 3-7, 11; Müslim, Edeb, 46, Selam, 1; Ebu Davüd, İsti'zan, 6; Tirmizî, İsti'zan, 14; A. b. Hanbel, III, 44, 444,, VI, 19, 20.) Bu makalenin büyük bir kısmı alıntıdır.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

İSLAMDA KADIN HAKLARI


İSLAMDA KADIN HAKLARI
Bilhassa hanım okuyucularımın okumasını önemle rica ediyorum. Değerli okurlarım bu makalenin büyük bir kısmında güvenilir kaynaklardan alıntı vardır. Bize bu bilgileri sunan alimlerimizden Allah(cc) razı olsun
AYET: (Nisa34-35).“Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşırsa hala işi yokuşa sürüp bahaneler aramayın. Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsustur; bundan hiç şüpheniz olmasın. Eğer eşlerin arasının iyice açılıp işin boşanmaya doğru gittiğini görürseniz tarafların ailelerinden birer hakem çağırın. Niyetleri gerçekten barışmaksa Allah niyetlerini boşa çıkarmaz. Allah her şeyi biliyor, her şeyi duyuyor; bundan hiç şüpheniz olmasın.’’ Bu ayet kadınları “dövmeyi” emreden ayet olarak bilinir.Yaptığım çeviride görüldüğü gibi ayette geçen [ve’dribuhunne] ibaresi “Onları dövün, vurun” yerine “Onlardan bir müddet ayrılın” olarak tercüme edilmiştir. Çünkü kelime bu anlama da gelmektedir. وَاضْرِبُوهُنَّ : Sözlükte kelime "Vurmak, çarpmak, atmak, ateşe vermek, buğdayı başağından ayırmak, bombardıman etmek, müzik aleti çalmak, müzik yapmak, yazmak, akrebin sokması, incitip harekete geçirmek, ayırmak, ayrılmak, zorla kabul ettirmek, kovmak, defetmek, bırakmak, terketmek, vazgeçmek, iptal etmek, kaçınmak, hareket etmek, sefere çıkmak" mânalarına gelmektedir. “Bu kelime Arapça’nın “aspirin” gibi neredeyse her derde deva bir sözcüğüdür. Türkçe’deki etmek, eylemek veya İngilizcedeki ‘get’ sözcüğünü çağrıştırır. Bu kelimeyi google çevirisine koyduğunuzda karşınıza وَاضْرِبُوهُنَّ:
VE ONLARI YENMEK. Manası çıkmaktadır. Ayette geçen “nuşuz” ise “yükselmek, şişmek, ortaya çıkmak, meydana gelmek, ayağa kalkmak, normalin dışına çıkmak, isyan etmek, karı-koca birbirine karşı gelip kavgaya meydan vermek” demektir. Türkçe’de aile mahkemelerinde sıkça kullanılan ve boşanma nedenleri arasında sayılan “şiddetli geçimsizlik” dediğimiz şeyle aynı manayı çağrıştırır. Burada kadından kaynaklanan şiddetli geçimsizliğin kastedildiği anlaşılıyor. Görüldüğü gibi ayette geçen darb ve nuşuz sözcükleri Arap muhayyilesinde bu manalar etrafında dönüyor. Keza (darabe) kelimesinin Kur’an’da “sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak, açmak, ayırmak” anlamında kullanıldığı yerler vardır:
AYET:(Nisa-101) “Yeryüzünde ’sefere çıktığınızda’ (darabtüm) düşmanın üzerinize ani saldırı düzenlemesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur”
AYET: (Taha; 20/77) “Sonra Musa’ya şöyle vahyettik: Kullarımla geceleyin yürü, onlara denizde kuru bir yol ‘aç’, (fedrib) yakalanırız diye korkup kaygılanma.” Şu halde “Kadınları dövün” ayeti olarak meşhur olan bu ayet, “İkişer, üçer, dörder ” ayetinin evliliklerin giderek çoğaltılmasını değil giderek azaltılmasını amaçlaması gibi, kadın dövme olaylarının terk edilmesini amaçlamaktadır. Bu ayetten sonra ne gibi gelişmelerin olduğuna baktığımızda, bizzat Hz. Peygamber’in ömrü boyunca evli olduğu hanımlara tek bir kez bile el kaldırdığını göremiyoruz. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve bir müddet (iki ay kadar) onlardan ayrılmıştır. Sonra anlaşma sağlanınca tekrar dönmüştür. Ayete verdiğimiz meal onun bu uygulamasına da dayanmaktadır.
HZ. PEYGAMBER EŞLERİNE EL KALDIRMADI Hz. Peygamberin
HADİS:“Bütün gece, Muhammed ailesinin etrafında her biri kocasından şikâyet eden yetmiş kadın dönüp dolaştı. Hâlbuki sizler, o kadınlarını dövenlerin hayırlılarınız olduğunu göremezsiniz.” (İbni Mace, Ebu Davud) Hadisinden de anlaşılacağı gibi, o dönemde de kadınlar dövülmektedir. Artan şikâyetler üzerine inen ayetlerde, dayak başta olmak üzere şiddeti yegâne çözüm yolu görenler bu işten vazgeçirilmeye çalışılmaktadır. Zaten kadınlarını dövmekte olan, bu yüzden de koşup peygambere gelen ve bütün gece onun evinin etrafında şikâyetlenen “mağdur” kadınlar için, bir de gelen ayetlerde “Onları dövün, dövmeye devam edin” denir mi? Olacak şey midir? Bu, Kur’an’ın daima mağduru koruyup kollayan ruhunu anlayamama vardır. Oturup konuşmadan, bir müddet yatağını veya odasını ayırma gibi gayet insanî yöntemlere başvurmadan, tek bildiği “Karnından sıpayı başından sopayı eksik etmeyeceksin” olduğu anlaşılan o günkü Arap toplumunu medenîleştirmenin amaçlandığı apaçık ortadadır. Yine ayette geçen (darb) kelimesine vurma manası verilince, bunu yumuşatmak için kılı kırk yaran “utangaç” yorumlar yapıldığını, sonunda bunun artık bildiğimiz anlamda “evire çevire dövme” olmaktan çoktan çıktığını görüyoruz. Örneğin “Etki ve iz bırakmayacak, kemiğini kırmayacak, herhangi bir uzvunu çirkinleştirmeyecek, dürtmek ve benzeri şekilde olacak (Kurtubi), peş peşe aynı yere vurulmayacak, güzellik mahalli olan yüze vurulmayacak, kırk vuruştan fazla olmayacak(Şafi), asla ölümüne sebebiyet vermeyecek, kamçı ve sopa ile olmayacak, bükülmüş mendil gibi bir şeyle olacak” (Razi) vs. Şimdi ister istemez mantık şu soruyu sordurur: Bir adam sinirli bir halde bunlara nasıl dikkat edecek? Eğer böyle olacaksa dövmenin caydırıcılığı kalır mı? Bu, bir anlamda “dövmecilik oynama” gibi bir şey olur. Böyle yapmak yerine, kelimenin içeriğinde zaten var olan “bir müddet ayrılma, ayrı kalma” (boşanma değil, henüz boşanma yok) manası verilmeye neden yanaşılmıyor? Üstelik dövmenin hiç de hayırlı bir şey olmadığını söyleyen yığınla rivayet ve görüş varken Bizzat Hz. Peygamberin kendisi “bir müddet ayrılma” olarak uygulamışken Hiçbir zaman hanımlarına tek bir “fiske” bile vurmamışken. ضرب DAREBE KELİMESİ KURAN-I KERİMİN BAŞKA AYETLERİNDE DE GEÇMEKTEDİR VE ÇEŞİTLİ MANALARA GELMEKTEDİR Şu halde tıpkı evlenme, içki, zina ayetlerinin aşama aşama ve belirlenmiş bir hedefe doğru gitmesi gibi, şiddetli geçimsizlik yaşayan ailelerin nasıl tekrar anlaşacağını düzenleyen bu ayet de, “kadınlarını döven” her hangi bir toplumu aşama aşama dövmeden vazgeçirip önce
1-Konuşarak, anlaşarak,
2- İkinci olarak olmazsa (ev içinde) yatakları/odaları ayırarak,
3- Üçüncü olarak o da olmazsa bir müddet (evden) ayrı kalarak,
4-Dördüncü olarak, oda olmazsa aile büyüklerinden hakemler devreye sokarak,
5-Beşince olarak nihayet boşanmayı da bir yol olarak göstererek, onu da iki ile sınırlandırıp üçüncü bir geri dönme hakkı da vererek harika bir yol yordam gösteriyor. Bugün şiddetli geçimsizlik yaşayan bir ailenin arasını bulmak için devreye giren birisi, akl-ı selim ile düşünse bundan daha güzel bir yol yordam bulabilir mi? Şiddetli geçimsizlik yaşayan aileler için yukarıdaki “beş aşamalı çözüm plânının” sadece Müslüman aileler için değil, bütün insanlık aileleri için evrensel çözümler önerdiğini söyleyebiliriz. Zaten dünyanın neredeyse tüm medenî hukuk mahkemelerinde uygulanmaya çalışılan bundan başka bir şey midir? Bu kelimeyi Kuran başka yerlerde de kullanmaktadır. Kuran bu kelimeyi nerede nasıl kullandı diye sormayalım mı? Bu kelimenin başka anlamları yok mu? Hep"vurmak" manasına mıdır?
AYET: ( Şuara 63)فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ"Musa'ya: Asan ile denize vur! diye vahyettik. Burada vurmak denizi dövmek midir? Burada vurmak, denize dokunmaktır. Hatta denizde yol bulmak demektir. Yola girmek demektir.
AYET,:"( Bakara 60)وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً"Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de,"Asanı kayaya vur" demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış). Burada değneği taşa vurmak, terbiye etmek maksadıyla dövmek değil, taşa değdirmek demektir. Kelimenin, bunlardan çok daha farklı manaları da var. ضرب kelimesi في edatıyla kullanıldığında ضرب في yolculuğa çıkmak manasınadır. Aynen şu ayette olduğu gibi:
AYET: (Nisa 101). وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُواْ مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ "Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur?"(ضرب fili عن edatıyla kullanıldığında vazgeçmek manasına gelir.
AYET: (24/ Nur. 31).وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَىٰ جُيُوبِهِنَّ?"? (kadınlar)başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar?"
AYET: ( Nur. 31)وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ?" (kadınlar) Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar?" Başka manalara da gelmektedir, bu kadarla yetiniyorum. Dövme konusunda deniyor ki: Acıtmayacak yerlerine, ölümcül olmayan yerlerine iz bırakmayacak şekilde vurmak. Eğer vurmak bu ise bu, vurmak değil okşamaktır. Bu ise, aferin iyi yaptın, bir daha yap manasına gelir. İşi komediye çevirmenin manası yok. ضرب (darabe) fiiline yalnız dövmek manası verirseniz böyle gülünç durumlara düşersiniz. Ayette geçen وَاضْرِبُوهُنَّ onları darbedin demek,"kısa müddet onlardan ayrılın" demektir. Peygamberimizin hayatında bunu yaşamıştır. Hz. Aişe ile ilgili yaşadığı bir olayda Peygamberimizin Ona inanmaması üzerine Aişe anamız rivayet üzerine 15,20 gün veya bir ay babasının evine gitmişti. Böyle bir olayın hakikatına varılmak için önemli argümanlardan birisi de kısa ayrılıktır. Meselenin içine DÖVMEK eylemini koyarsanız, ne kadar, kaç kere döveceksiniz, bunun bir açıklaması yok. Kadın yaparsa, nasihatla birlikte yatak ayırımı ve kısa olarak evden ayrılma olacak. Peki erkek yaparsa ne olacak? Eğer kadın yaptığında erkek dövecekse, erkek yaptığında da kadının dövmesi gerekmez mi? İş, hiç de öyle değil.
AYET: Nur 128).وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا "Eğer bir kadın kocasının sadakatsızliğinden, yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur?" ضرب kelimesine yalnız dövme manası verilirse şu ayete nasıl mana verilecek?
AYET: (Yasin 13)وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ"İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat"). "misal olarak onlara döv" diye bir mana verilebilir mi? ضرب kelimesi burada "ortaya koymak, aktarmak, anlatmak manalarına gelmektedir. ضرب kelimesi yalnız DÖVME ile manalandırılmış ve yanlış yapılmıştır. Yanlış yapılabilir ama yanlışı anlayınca yanlıştan dönmek bir erdemliktir. Sayın okurlarım. Sık sık yapıldığı gibi birçok manaya gelen bir kelimeyi sırf kadınları hakir düşürmek aşağılamak için yanlış mana verilmiş. Yanlış verilen mananın üzerine yorumlar yapılmıştır. İşte bunun en büyük sebebi. Alimlerim kibirli olmasıdır. Ben bilirim. Ben yanlış yapmam, edasıyla kendi yanlışlarını görmek ve dönmek varken yaptıkları yanlışın doğru olduğunu ispata çalışmışlardır. Kibirin ne kadar büyük bir felaket olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz öyle değil mi. Son olarak size Tükçemizde birçok manaya gelen VURMAK kelimesini yazarak bitirmek istiyorum. Mesela diyelim ki ( vedribuhunne) kelimesine vurmak manası verdik. Acaba vurmak Türkçede döğmek anlamına mı geliyor. Türk dil kurumu sözlüğüne bakalım. VURMAK: uyulmak / girmek / sokulmak / öldürmek / hasta etmek / dokunmak / çarpmak / kalp / isabet etmek / dayamak / desteklemek / yaralamak / sürmek / görünmek / çıkmak / çalmak / koymak / basmak / uygulamak / soymak / takmak / ilişkilendirmek / bağlama / kakmak / aksetmek / yansımak / üzerine düşmek. Şimdi soruyorum
NASIL OLUYORDA VURMAK KELİMESİ SADECE DÖĞMEK MANASINA GELİYOR . Allah aşkına bunu biri bize izah etsin. İSLAMDA KADIN HAKLARI İslam öncesi devirlerde kadın bir insan bile sayılmıyordu. İslam dini, kadını olması gereken konuma yükseltmiştir. Özgürlük kişinin, nefsinin ve şeytanın istediği gibi yaşaması değildir. Aksine onu yaratanın istediği gibi yaşamasıdır. Çünkü, Allah'ın isteğine uymayan kişi, nefsinin veya şeytanın isteğine uymuştur. Kadının genel haklarını kısaca açıklamaya çalışalım:
AYET:"Birisine bir kız çocuğu müjdelenirse, üzüntüsünden yüzü simsiyah kesilir." (Nahl, 16/58 ) Bu âyette Allah (c.c.) cahiliyyet insanının kadına bakışını anlatır ve takbih eder. Halbuki,
AYET:"Allah diledigine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar." (Şûrâ, 42/49) Kadın da tıpkı erkek gibi doğar, erkek gibi insan yavrusudur. Şefkatte ve hediyede aralarını ayırırlarsa, anne baba sorumlu olurlar. Peygamberimizin (asm) vasiyyetini gözetmemiş olarak şefaatten mahrumiyeti hak ederler. Cahiliyyet duygularının insanlarda zaman zaman depreşeceğini bildiği için, Efendimiz (asm) kız çocuklarının, eğitimini özellikle vurgular ve HADİS:"Üç, iki, hattâ bir kız çocuğunu, haklarını koruyarak yetiştiren babanın, Cennette kendisiyle beraber olacağını." (Ibn Mâce, edep 3)duyurur. Çocuğun kız doğmasında da erkekte olduğu gibi, "Şükür" olarak "akîka" kurbanı kesilir. Ismi güzel verilir, zorunlu eğitimi yaptırılır. Gerekli cinsel bilgileri anneden alır. Kur'ân'da ve Sünnette ilme teşvik eden hiç bir nas, kadınları bundan ayırmaz. Tersine, ihmale uğrayacaklarını bildiği için, Peygamberimiz (asm) özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş, haklarının korunmasını emretmiştir. Onun devrinde "müctehid" olan kadınlar yetişmiştir. (Meselâ Resûlüllah'ın (asm) zevceleri Âişe validemiz bunlardan biridir.) Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir. Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir. Beğenmezse reddeder, velîlerin ve damat adayının ısrarı hiçbir şeyi değiştirmez.Evlenirken ağırlığını koyar, damat adayından istediği kadar "mihir" alır. Mihir onun Allah tarafından belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir. Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlıdır. Mihrini, ya da varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi ticarî işletmelerde kullanabilir, şirketler kurar, şirketlere hisse senetleriyle ortak olur, kazanır ve kazandığını da istediği yerde harcar. Çünkü kendi sosyal güvenliği, kocaya varmakla garanti altına alınmıştır. Ev için ve kendisi için gerekli bütün zarûri harcamalar erkeğin sırtınadır. Erkek, elbiseni ya da süs malzemeni kendi kazancınla al, diyemez. Kendi varlığı ölçüsünde kadının nafakasını sağlamak zorundadır. Sağlayamayacaksa evlenemez. Evlendikten sonra sağlamazsa kadının boşanma talebi olumlu sonuçlanır. Kocası onu tahkir edemez, onun hayat arkadaşı olduğunu unutmamak zorundadır, darılıp evinde yalnız bırakamaz.
HADİS:"Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır." (bk. Buhâri, nikâh 43; Müslim, fedâil 68) Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir. Kadının hak-hukuk tanımayıp isyan etmesi dışında, sudan bahanelerle erkek karısını dövemez, (Karının dövülmesi konusunda (Nisâ, 4//34) âyeti ve tefsirlerine bakılabilir. (Örnek olarak bk. Ibn Kesîr IV/257; Kurtubî VI/170,172,173; Elmalı IV/1351; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Ibn Mâce, menâsik 84; Müslim hac 147; Tirmizi, Rada'11; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Halebî Sağîr s. 395; Halebî Kebîrs. 621; Canan, Terbiyes. 391;) Kıskançlığından hastalığından kaynaklanan şüphesinden ötürü karısını anî baskınlarla rahatsız edemez. Peygamberimiz (asm) bir hadîslerinde ailesinden uzun zaman ayrı kalan birisinin, haber vermeden gece ansızın eve gelmesini yasaklamıştır. Bunda ayrıca koltuk altı, etek tıraşı ve süslenip taranmayla kocasına hazırlık yapabilme imkânı bulması da, sebep olarak zikredilmiştir. Bu konuda bir hadîs-i şerîfin meâli şöyledir:
HADİS:"(Uzaklardan) geceleyin geldiğinde hanımmn yanına girme ki, bıçak kullanıp tıraş olsun, dağınıksa tarasın. (gelişine hazırlansın)." (Buhârî, nikâli 121,122; Müslim, radâ' 58, imâret 181,182; Dârimî, nikâh 32, cihâd 163; Müsned NI/298) Hadîs şerhleri buna sebep olarak bir de, eve geceleyin aniden girmesinin, hanımının ihanetinden şüphelendiği anlamına gelebileceği ihtimalini gösterirler. Kocanın karısını cinsel yönden tatmin görevi de vardır. Peygamberimiz (asm), karısını düşünmeden, işini bitirerek hemen inen insanları horoza, yani hayvana benzetmiş ve sevişip okşama olmadan cinsel ilişkiye geçilmemesini tavsiye etmiştir. (Deylemî'den, Gazâlî, Ihyâ N/52 (Terc. N/129); Ayrıca bk. Suyutî, el Camiu's-sağîr (Fethu'I-Kadîr ile) VI/323) Çünkü erkek bakmakla hemen tahrik olabilir, ama kadın cinsel ilişkiye ancak uzun bir okşama döneminden sonra hazır hale gelir. Iyi bir erkek, karısını bu işe hazırlamayı başarabilen ve kendi doyduğu gibi onu da doyurabilen erkektir. Cinsel ilişkide sadece kendisini düşünen erkekler, karşısındakine zulmettiklerini ve işkence ederek zevk aldıklarını unutmamalıdırlar. Evlendikten sonra bir yıl içerisinde hiç cinsel ilişki yapamayan erkekten kadının ayrılma hakkı vardır. Kadın "peşin mihrini" almadan kendisini erkeğe teslim etmeyebilir. Kadının nafakası gibi, tedavisi ve ilâç harcamaları da kocaya aittir. Kadın ekmek yapamayan birisi ise, erkek hazır ekmek almak zorundadır. Süslenmesini istiyorsa, süs malzemeleri ve koku masrafi erkeğe aittir. Yılda yazlık ve kışlık olmak üzere iki takım elbise erkeğe aittir. Anlaşmazlık söz konusu olursa elbisenin nitelikleri mahalli idarelerce tesbit edilir. Kadın, kocası sefere çıkarken, gelmediği günler için nafakasına, ondan kefil alabilir. Âdetli günlerinde kocasından ayrı yatmak isterse, ayrı bir yatak istemek hakkıdır. Durumuna göre kadın kocasından hizmetçi isteyebilir. Hizmetçinin ücreti kocasına aittir. Örfe göre kadınların yapmaması ayıplanan ev işleri dışında kadın, hiçbir iş yapmak zorunda değildir.Ihtiyaç duyarsa kocasıyla aylık nafaka miktarında anlaşırlar. Yetmediğini anlarsa artırmasını ister, koca kabul etmezse mahkemeye başvurabilir. Kadın kocanın yakınlarını istemediği takdirde, kocası onu müstakil bir evde oturtmak zorundadır. Buna sebep olarak, kocasıyla oynaşmak ve yararlanmak arzusuna, onların bulunmasının engel olacağı gösterilmiştir. Hattâ cinsel ilişkiyi bilmeyecek kadar küçük olan çocuğu dışındakiler için de aynı sebeble ayrı odalar istemek, kadının hakkıdır. Kadının, haftada bir kez anne-babasını ziyaret hakkı vardır, erkek buna engel olamaz. Erkeğin haklarına bir zarar vemeyen meşru işlerde; kadının meşru çerçevede çalışmak hakkıdır. Âdet ve lohusalıktan ötürü hamama gitmek istediği takdirde, hamam parasını erkek verir, ancak hamamda avret yerlerinin açılmamasına riayet edilmediği biliniyorsa, kadın hamama gönderilmez. "Ric'î" (dönülebilir) ya da "bâin" talakla boşanan karısının her türlü nafakasını, iddeti içerisinde erkek verir. Bu söylediklerimiz bütün fıkıh kitaplannda, kadının erkek üzerindeki hakları sayılırken açıklanan konulardan sadece birkaç örnektir. Sonra bunlar birer tavsiye niteliğinde değil, yaptırımı olan kanûni haklardır. Karadeniz'de, Anadolu'da. şurada-buradâ kadınlar çalıştırılıyor ve ancak erkeğin yapabileceği zor işler altında eziliyorlarsa, bunun suçu İslam'ın değil, Islâmı onların hayatından uzaklaştıranların olsa gerektir., Bir seçim söz konusu olduğunda kadının seçme hakkının bulunduğunu çoğu Islâm bilginleri söylemişlerdir. Çünkü onların böyle bir hakkının olmadığına dair hiçbir delil yoktur. Kaldı ki seçme, "bey"at"tan ibarettir. Halbuki, Peygamberimiz (asm) kadınlardan da bey'at almıştır. (bk. Mümtahine, 60/12 âyeti ve tefsirleri.) Hz. Ömer (ra)'den sonra seçilecek halife için, evlenmemiş genç kızlar dahil, herkesten fikir alınmıştır.[bk. Muhammed Hamîdullah, Islâm Müesseselerine Giriş Ist.1981, s. 112 (Ibn Kesîr'den nakil)] Nihayet kadın öldüğünde kefeni de kocasına aittir. (Özet olarak sunduğumuz bu maddelerin daha geniş bir açıklaması için bk. Ibn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, Mısır 1380 (1960) NI/571 vd. Ayrıca bütün fıkıh kitaplarının nafaka bölümleri ve özellikle Serahsî, Mebsût V/180 vd.) Görüldüğü gibi kadın geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır. Ve bütün bunlar bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanunî haklardır. Yoksa Islâm'da karı-koca birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimizin (asm) ev işlerine yardım etmesi, Hz. Ali (ra) ile eşi Fatıma (ra) arasında iş bölümü yapması gibi. AİLEDE KADIN: İslâm, yaratılış itibarıyla kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını bildirir:
AYET:"Ey insanlar; doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık..." (Hucurat, 49/13). Yine İslâm dini kadın ve erkek arasında bir ayrımın söz konusu olmadığını, doğum, ölüm ve daha sonraki hayatlarında bu iki cinsin birbirinden üstün bir tarafı olmadığını beyan eder. Çünkü insan Allah huzuruna yardımcısız, tek başına çıkarak, hesabını kendisi verecektir (Meryem, 19/93). İman sahibi, salih amel işleyerek Allah yolundan ayrılmayan kadınların durumu Kur'an'da "ahirette ebedî bir hayat sürüp Cennete gidecek kişiler" arasında zikredilir (Nahl, 16/97). Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir. Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır. İslâm dini cahiliyyet hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hâkimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısının sürdürmüştür. O, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle biribirlerine karşı haksızlık görülmemektedir. İslâm düzeni aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır. İslâm aile reisi olarak bu görevi erkeğe vermiştir.
AYET:"Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler (ailenin reisidirler). Bu sebepledir ki Allah bazılarını (erkekleri) bazılarınızdan (kadınlardan) üstün kılmıştır. Bir de (erkekler onlara) mallarından infak etmektedirler." (Nisâ, 4/34). Yine Allah Teâla başka bir âyette
AYET:".(Erkeklerin kadınlar) üzerindeki (hakları) gibi kadınların da erkeklerin) ma'ruf şekilde lehlerine de (hakları) vardır. Erkeklerin ise kadınların üzerinde bir dereceleri vardır. Allah, aziz (mutlak galib)dir, hakîm (gerçek hüküm ve hikmet sahibi)dir." (Bakara, 2/28) buyurarak, aile reisliği görevini erkeğe vermiştir. Erkeğin aile reisliğinde, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve aileyi her türlü dış tesirlerden koruma görevi de söz konusu olduğu için ona büyük sorumluluk düşer. Buna karşılık erkek aile içerisinde kadının şahsi malına karışamadığı gibi ona bazı yükümlülükler yükleyemez. Hatta kadın çocuğa bakmak istemezse kocasından bir bakıcı bile isteyebilir ve ev işlerini yapmayabilir. Ama buna rağmen bu tür ev ile ilgili iş ve sorumluluklar kadının takvasının göstergesi olduğundan Peygamberimiz (asm) tarafından teşvik edilmiştir. Kadın erkeğin meşru dairedeki emirlerine itaat etmekle mükellef tutulmuştur (Ebu Davud, Nikâh, 40). İslâm aile hayatının devamı karşılıklı hakların korunmasıyla mümkündür.
HADİS:"Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır." (Tirmizi, Radâ', 11). Karşılıklı haklarda kadının teslimiyeti ve itaatinden maksat ise kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir.
KADININ KOCASI ÜZERİNDEKİ HAKLARI: Erkek ailenin geçimini sağlamakla görevli olduğu için kadının maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve bunu da İslâm dairesi içerisinde gerçekleştirmek zorundadır (Nisa, 4/34). Erkek kadınla iyi geçinmek ve onun haklarını korumakla yükümlüdür: AYET:"Onlarla (zevcelerinizle) iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa (sabredin). Olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah (ü Teâlâ) onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. (Olur ki Allah size onlardan hayırlı evlâd ihsan eder, yahud, aranızda muhabbet oluverir)." (Nisâ, 4/19). İslâm, her şeyden önce erkeğe verilmiş olan "aileyi yönetmek ve reislik yetkisini" kötüye kullanmayı yasaklar. Bundaki amaç aile düzeninin korunmasıdır. Bu bakımdan erkeğin bu şekilde bir imtiyazı kadın üzerinde zulümkâr bir şekilde kullanması caiz değildir. Ancak böyle bir ilişki sonucu kadın ve erkek arasındaki ilişkiler normal seyrinde gidebilir. İslâm, kadının sosyal ilişkiler yönünden yeteneklerini ve yeterliliğini, mümkün olan azami düzeyde meşru daireler içerisinde kullanmasına izin verir. Yine bu sosyal çerçevede en güzel şekilde Müslümanlara yardımcı olması için çalışma ve faaliyetleri yerine getirme, ilim öğrenme özgürlüğünü verir (Buhârî, İlim, 36;İbrahim Cemal, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, terc. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1987, s. 483 vd.). HADİS:"Kadın eğe kemiği gibidir. Eğer onu doğrultmaya kalkarsan kırılır. Mutlu olmak istersen o eğrilikle birlikte kabul et." (Buhârî, Nikâh, 79). HADİS:"Sizin en hayırlınız hanımına karşı en iyi olandır." (Tirmizi, Radâ, 11; İbn Mace, Nikâh, 50). Bu hadislerden Peygamberimizin (asm) kadınlar konusunda Müslümanları sürekli uyardığı ve onlarla iyi geçinmeyi tavsiye ettiğini öğreniyoruz. Kadın dövülmez, nasihat edilir. Yalnız kadın âsî olur erkeğini İslâmî ölçülerde dinlemezse ve mahrem olmayan kimselerle oturup kalkar ve erkeğin malını savurganlıkla harcar, aile sırlarını dışarı çıkarırsa önce uyarıda bulunulur, bunun şiddeti biraz arttırılır ancak yine fayda sağlamıyorsa yatağı ayrılır.. Ancak bu da fayda vermiyorsa boşanılır.